https://drive.google.com/file/d/1Y8EA3y51F219sh0475U0mCdqeWdNz_Kv/view?usp=drivesdk
BİRİNCİ BÖLÜM: PİYANGO
30 Mart 2230
Sevgili günlük,
Bugün 180. yaş günümü kutladım ve bir evlilik teklifi aldım. Karşımdaki bölmede oturan Bay Wright, onunla evlenmemi istedi. Bu konuyu düşüneceğim. Yeniden evlenmek eğlenceli olabilir. Onu çok iyi tanımıyorum, sadece bölmesine girerken görüyorum. Tam bir yabancı olmasına rağmen, daha beni tanımadan evlilik teklif edecek kadar romantik biriyle evlenme ihtimali beni heyecanlandırıyor doğrusu! İlk görüşte aşk olabilir mi acaba?
Yaşını bilmiyorum çünkü hepimiz uzun yaşıyoruz ve hücre yenileyici haplarla genç kalıyoruz. 2050 yılında, bilim adamlarının insan ömrünü iki yüz yıla çıkaran genetik kodu keşfetmesinden hemen sonra doğduğum için şanslıyım. Bizden önceki nesil sadece yüz yıl yaşadı. Bu kadar uzun yaşayacağımıza inanmamıştım ama işte buradayız!
Teknoloji sayesinde insan ömrü uzadı, ancak bir sorun var: insanlar her zamankinden daha aptal çünkü teknoloji onların yerine düşünüyor. Komşum Bay Parker bugün bölmesinde mahsur kaldı. Bilgisayarlı ev asistanı kapıyı açamamış, kendisi de kapıyı nasıl açacağını bilmiyormuş. Panikleyip alarmı çalmış. İtfaiyeciler geldi ve basit bir hareketle kapının tokmağını çevirdi.
Özellikle çocukların kafası karışık. En basit işleri yapmaları gerektiğinde bile aptalca davranıyorlar. Yeğenimden musluğu kapatması istendiğinde, lavabonun üzerindeki 'kapalı' düğmesini aramak için birkaç dakika harcadı. Daha da önemlisi,hiç kimse matematik işlemlerinin nasıl yapıldığını hatırlamıyor.
Doğum günü partim çok kalabalıktı. Son yüz seksen yılda kimse ölmediği için tüm akrabalarımı ve eski dostlarımı davet edebildim ama hareket bile edemedik! Binlerce insan apartmana dolup sokaklara taştı. Birçoğu göremeyeceğim kadar uzaktaydı.
Ama güzel hediyeler aldım. En pahalısı, ons fiyatı on bin dolar olan büyük bir patatesti. Artık çok nadir bulunan yarım üzüm ve çeyrek çileği de beğendim. Bunlar çok değerli hediyeler. Meyve ve sebzeler artık birer mücevher gibi oldu, öyle ki insanlar çocuklarına "Patates", "Lahana", "Domates" gibi isimler koyuyorlar. Ama bir daha parti vermeyeceğim çünkü kalabalığa dayanamıyorum.
Julia'ya bu aşırı kalabalıktan bilim adamlarının sorumlu olduğunu söylediğimde, sadece güldü. Arkadaşım Dr. Julia Elsburg, sanki uzun ömür yetmiyormuş gibi, şu sıralar ölümsüzlüğü araştıran bilim insanlarından biridir. Ona, eğer başarılı olurlarsa, dünyanın tahammül edilemeyecek kadar kalabalık olacağını söyledim. Julia sadece omuz silkti ve "Endişelenme, ışınlanmayı icat ederiz!" dedi. "Bu problemi halletmenin bir yolunu bulacağımızdan eminim. Mesela, daha çok bölmeli daha yüksek gökdelenler inşa ederiz!"
İki yüz yıllık bir ömürle ilgili problemlerle bile başa çıkamazken ölümsüzlüğün yol açacağı sorunları bir düşünün! Daha uzun yaşamaya ve daha fazla tüketmeye başladıktan sonra bitki ve hayvan türlerinin çoğunu kaybettik. Umarım bilim adamları paradoksu görebilirler: Ölümsüz olacağız ama açlıktan öleceğiz çünkü herkese yetecek kadar yiyecek olmayacak. Yalnızca sınırsız kaynaklara sahip bir gezegen, sürekli artan bir nüfusu taşıyabilir.
"Ölümsüz olmak istiyorsan," dedim, "arkanda kalıcı bir eser ve nesiller boyu yaşayacak bir hatıra bırak."
Ama Julia sonsuza kadar yaşamak istiyor. Bunun mümkün olup olmadığını merak ediyorum. Mümkün olsa bile, herkesin sonsuza kadar yaşadığı ve nüfusun sürekli yükselen doğum oranlarıyla artmaya devam ettiği bir dünyayı hayal edemiyorum. Kalabalık yüzünden hareket bile edemeyeceksek sonsuza dek yaşamanın ne anlamı var?
5 Nisan 2230
Sevgili günlük,
Julia bugün uğradı, uzun uzun konuştuk. "Ev kazaları artıyor. Elli iki kişi pantolon giymeye çalışırken yaralanmış," dedi.
Julia hayatını insan zihninin gizemlerini çözmeye adamıştır. Tanınmış bir sinirbilimci ve zihinsel gerileme konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biridir. 2220'de rahatsız edici bir şey fark etmeye başlamıştı: İnsanlar günlük yaşamlarında teknolojiye giderek daha fazla bağımlı olmaya başlıyordu. Artık herhangi bir eleştirel düşünme veya yaratıcı problem çözme becerileri yoktu. Aslında, kelimenin tam anlamıyla aptallaşıyorlardı.
İlk başta Julia, o zamanlar bazı olağandışı yaşam tarzı değişikliklerinin yayılması nedeniyle bunun geçici bir olgu olabileceğini düşündü, ancak zaman geçtikçe işler daha da kötüleşti. 2225'e gelindiğinde, bildiğimiz uygarlığın tamamen ortadan kalktığından emindi. İnsanlar, yemek yemekten şehirde gezmeye kadar hayatlarının her alanında tamamen teknolojiye bağımlı hale gelmişlerdi. Elektronik cihazlar kullanmadan alışveriş yapmak veya yemek pişirmek gibi temel işler bile imkânsızdı.
Aptallığın artmasıyla birlikte insanlar teknolojiye giderek daha fazla güveniyorlar ve daha fazla teknolojiyle birlikte daha da aptallaşıyorlar. Trafiğin içinde yürümek ve ezilmek gibi şeyler yapıyorlar. Ve tavşan gibi ürüyorlar, öyle ki dünya nüfusu şu anda iki yüz milyarı geçmiş bulunuyor.
Ben ise, ailem sayesinde beyin körelmesine uğramadım. Ailem eski kafalıydı; evde bilgisayar ve telefon dışında elektronik eşya olmasını istemiyorlardı. Bunun saçma olduğunu düşünüyordum ama onların isteklerine saygı gösterdim. Anneme ev işlerini bir cihaz kullanarak yapıp yapamayacağımızı sorduğumda bana deliymişim gibi bakar ve olmaz derdi! Bir cihazın tüm süreci kolaylaştıracağını açıklamaya çalışsam da annem kabul etmezdi. Hesap makinesi kullanmak istediğimde, bana beynimi kullanmamı söylerdi. Kolay olmadı ama bir şekilde her şeyi alet ve cihazların yardımı olmadan halletmeyi başardım! Yani şimdi aptallar arasında akıllı bir kadınım - yalnız ve üzgün bir kadın…
Julia, aptallığın geriye dönüşü olmadığını söylüyor. "Hücre yenileyici haplar işe yaramaz mı?" diye sordum. Aptallığın yaşlanan beyin hücreleriyle ilgili olmadığını, insanların benimsediği davranışsal bir özellik olduğunu söyledi. "Tarihte, insanların kendilerini doğadan kopardığı ve makinelere ve teknolojiye büyük ölçüde güvenmeye başladığı, Sanayi Devrimi'nin damgasını vurduğu bir dönüm noktası vardı.O zamandan beri insanlar işlerini makinelere yaptırıyor."
Kendi kendime şöyle dedim: "İşte o zaman zihinsel yeteneklerini kaybetmeye başladılar ama kendilerini doğanın efendisi sandılar. Sonra doğa onlara cevabını verdi: "Öyle mi? Bakalım bensiz ne kadar dayanabileceksiniz!"
Günümüzde bilişsel becerilerini kaybetmiş olan insanlar, içgüdüleriyle yaşıyorlar. Ömrümüz daha uzun olduğu için dünya üzerindeki etkimiz daha yıkıcı çünkü tarih öncesi atalarımızın içgüdüsel olarak yaptıklarının tam olarak aynısını yapıyoruz: Aşırı yeme ve aşırı üreme. Bu yüzden artık bitkiler ve hayvanlar yok olmanın eşiğinde. Yakında kıtlık ve açlıkla karşı karşıya kalacağız.
Julia'yı insan ömrünü uzatmaktan caydırmaya çalıştım ama araştırmasından vazgeçmedi. "Teknolojinin kendine has bir ivmesi var. Bunu durduramayız. Biz bu ülkede araştırmayı bıraksak da başka bir ülkedeki bilim adamları aynı konunun peşine düşecek," dedi.
10 Nisan 2230
Sevgili günlük,
Komşular Bay Wright'ın Julia dahil apartmandaki hemen hemen herkese evlenme teklif ettiğini söylüyor. Adam umutsuzca evlenmek istiyor. Belki yalnızlık çekiyordur veya maddi olarak ona bakacak birine ihtiyacı vardır. Sebep ne olursa olsun, ona bağlanmaya istekli birini bulmakta zorlanıyor. Tabii, evlenme teklif etmeden önce insanları tanımak için zaman ayırmayan birisinin teklifini kimse kabul etmiyor.
Julia, defalarca evlenmekten sıkıldığı ve bıktığı için evlilikle uğraşamayacağını söylüyor. Ayrıca, kendisi insanlığa hizmet eden heyecan verici bilimsel projelerle meşgul. Gerçekten de bilim insanları insan ömrünü uzattığında çok sevinmiştik. 2050'li yıllara gelindiğinde bilim sayesinde dünyanın başlıca sorunları da çözülmüştü. Artık hastalıklar, salgınlar yoktu. Kaynaklar maksimum düzeyde çıkarıldığı veya üretildiği için, her şey tüm insanlara adil bir şekilde dağıtılabiliyordu. Yoksulluk ve açlık bitmişti. Ama insanlar sıkılmaya başladılar. Yapacak bir şey kalmadıktan sonra uzun yaşamanın ne anlamı vardı? Bu yüzden bilim adamları, insanları eğlendirmek için yeni hastalıklar ve salgınlar icat etmek zorunda kaldı. Her şey mükemmeldi! İnsanlar yol yapmak, ev inşa etmek ve maden çıkarmak için milyarlarca dönüm toprağı işgal ediyorlardı. Tarım arazileri büyüyen şehirler tarafından yutuluyordu. Mega şehirler ve ağır sanayi her zamankinden daha fazla su kullanıyordu. Dünyanın insan taşıma kapasitesi konusunda liderler önlem almamış ve nüfus artış trendi geri dönülmez bir hal almıştı. Artık insanlar ölmüyordu fakat yeni doğanlarla nüfus artıyordu. Herkesin iki yüz yıllık uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmesi, arzuladığı her şeyi görülmemiş bir bolluk içinde tüketmesi sonucunda dünya kısa sürede bir çöle dönüştü. 2150 yılına gelindiğinde aşırı tüketim, çoğu doğal kaynağın tükenmesine ve şiddetli iklim değişikliğine neden oldu. Sıcak, kuru, susuz, ormansız bir dünyada yaşamaya başladık.
İlk başlarda teknolojinin her soruna çözüm bulacağına inanmıştık. Suyumuz bittiğinde okyanus suyunu arıtıp kullandık, hava kirlendiğinde oksijen ürettik, toprak tükendiğinde dikey tarımla gıdamızı yetiştirdik. Ama nüfus sürekli artıyordu. Her gün milyonlarca insan dünya nüfusuna ekleniyordu çünkü insanlar kıtlık zamanlarında hayatta kalmak için içgüdüsel olarak daha hızlı çoğalıyorlardı.
Sebzeler, tahıllar ve meyveler kıtlaştıkça, insanlar bunları kurutarak veya konserve yaparak korumaya çalıştılar. Geçen yıl büyük devlet başkanları yemekte bir araya geldi. Neredeyse savaş çıkıyordu. Meğer son patlıcanı kim yedi diye aralarında büyük kavgalar çıkmış!
15 Nisan 2230
Sevgili günlük,
Geçenlerde son çıkan hücre yenileme hapını denedim, sonuçlar inanılmazdı. Vücudum tamamen gençleşti, yepyeni oldu!
Sanırım artık benim de bazı hayvanlar gibi hasar gören vücut parçalarımı yenileme yeteneğim var! Teknolojiyi seviyorum. Her gün bir şey icat ediliyor.
Ömrümüzün uzun olması güzel ama kimin genç kimin yaşlı olduğunu anlamak mümkün değil. Hücre yenileyici ilaçlar sayesinde herkes genç görünüyor! Ayrıca herkes o kadar çok evlenip boşanıyor ki kimin kiminle evli olduğunu bilmiyorum. Sadece kiminle evli olmadığımı biliyorum. Evlenme konusunda çok seçiciyim: Sadece on sekiz kez evlendim, kırk çocuğum ve yetmiş beş torunum var. Yüz yıl önce evlendiğim kocalarımın yüzlerini bile hatırlayamıyorum. Bazılarıyla iki kez evlenmiş olabilirim.
İnsanlar birçok kez evleniyor, boşanıyor ve yeniden evleniyorlar ve her seferinde yeni bir aile kuruyorlar. Her yaşta çocuk sahibi olmak mümkün, iki yüz yaşında bile. Yüz yıldan fazla sürecek bir evlilikten korkan çiftler, yıllık yenileme sözleşmesi imzalıyorlar. En azından yıl dönümü tarihlerini unutmak konusunda endişelenmelerine gerek yok! Çift, evlilikten memnun kalmazsa sözleşmeyi yenilememeyi seçebilir ve herhangi bir yasal zorluk yaşamadan kendi yollarına gidebilirler.
Benim bildiğim boşanmamış tek bir çift var. Yan bölmede oturan Bay ve Bayan Finch yüz yirmi yıldır evliler. Tabiri caizse bu kuşlar (!) her konuda hemfikir oldukları için dünyanın en sıkıcı evliliğini yaşıyorlar. Aslında, uzun süre iç içe oldukları için o kadar uyumlular ki konuşmaya bile ihtiyaçları yok - sadece birlikte ötüyorlar. Çocuklarının çoğu henüz yuvayı terk etmemiş, bu nedenle aile çok gürültülü. Özellikle en küçükleri Robin ve Woody yaramazlık yapıyor.
20 Nisan 2230
Sevgili günlük,
Bugün kapıda Bay Wright'ın konuşmasına kulak misafiri oldum. "Yahu tek istediğim yemek yapacak, çamaşır yıkayacak biri!" diyordu. Buna inanamadım - umutsuz bir romantik olduğuna inandığım adam ruh eşi değil bir ev hizmetçisi arıyormuş! Ne duygusuz bir tavır!
İyi ki bu ikiyüzlü adam benden faydalanmadan kurtulmuşum.
Dünya nüfusu şu anda iki yüz elli milyara ulaştı ve durum çok vahim. Daha da kötüsü, nüfus artışı yavaşlama belirtisi göstermiyor. İnsanlar tohumlarını düşüncesizce saçan bitkiler gibi üremekteler. Bu davranışları ile, akılcı düşünceden ziyade içgüdüleri ile hareket eden Taş Devri insanını andırıyorlar. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olan atalarımız, vücutlarında yağ depolamak için ne bulurlarsa yerlerdi. Aşırı yemek, kalori depolamanın tek yoluydu. Açgözlülükten değil, kıtlık ve açlık korkusundan her fırsatta yiyorlardı. Ayrıca, soylarını devam ettirmek için çok sayıda çocuk yapıyorlardı çünkü çocukların pek azı zorlu koşullardan sağ çıkabiliyordu.
Bugün kıtlık ihtimaline karşı yağ depolamak için fazla yiyecek tüketmemize gerek yok. Birinin hayatta kalacağını garanti etmek için birden fazla çocuğumuz olmasına gerek yok. En büyük ahmaklığımız ihtiyaçtan değil tamahtan tüketmek ve fazla nüfusa ihtiyaç olmadığı halde katlanarak çoğalmaktır. Modern çağda, geçmişte mevcut olmayan kaynaklara erişimimiz var. Bu sadece hayatta kalmamızı değil, aynı zamanda gelişmemizi de sağladı. İnsanların bu basit gerçeği düşünemeyecek kadar bilişsel yeteneklerini kaybetmiş olmalarına hayret ediyorum.
Bu nüfus seviyesi, kaynakların sınırına ulaştığımızı gösterir. Gelecek her zamankinden daha belirsiz. Uzun ömrün bedeli böyle tıkış tıkış yaşamak! Bu daha ne kadar devam edebilir? Neden kimse bu aptalca davranışı durduramıyor?
2 Mayıs 2230
Sevgili günlük,
Julia bana Bay Wright ile evleneceğini söyledi. Kulaklarıma inanamadım! "Ne?" "Aklını mı kaçırdın? Bir kadının evlenmek isteyeceği en son kişi o! Bencil herif!"
Ama Julia sakince cevap verdi: "Sadece türümüzün erkeklerinin arkaik alışkanlıkları üzerine bazı gözlemler ve deneyler yapmak istiyorum. Tarih öncesi mağara adamı ile modern erkek arasındaki benzerlikler üzerine bir makale yazmak istiyorum. Bay Wright mükemmel bir örnek. Kadınlara karşı baskın ve küçümseyici tavrı göz önüne alındığında, iyi bir vaka çalışması yapılabilir."
"Ne yaparsan yap," dedim, " ama onu ölümsüz yapma! Tarih bu tip insanlardan bıktı."
Hükümet bugün karıncaların, arıların, örümceklerin ve benzeri tüm böceklerin endüstriyel kirliliğin bir sonucu olan zehirli kimyasallar nedeniyle nesillerinin tükendiğini duyurdu.
1 Haziran 2230
Sevgili günlük,
Bu sabah Finch'lerin küçük kızı Robin, mahalledeki arkadaşlarıyla oynamak için dışarı çıkmış. Her zaman olduğu gibi dikkatsizmiş ve büyük bir su birikintisine basmış. Ayağını sudan çıkarmaya çalışırken kayıp kanala düşmüş. Arkadaşları bunu görünce kaçmışlar. Robin gittikçe daha da dibe batıyormuş. Neyse ki yardım için bağırdığını duydum ve onu tam zamanında dışarı çıkarabildim!
Arkadaşlarının kaçtığına, hele kardeşi Woody'nin kaçıp onu yalnız bıraktığına inanamıyorum. Aptallık çok tehlikeli olabilir.
Julia'ya bundan bahsettiğimde, "Şaşırmadım. Genler bu özellikleri zamanla biriktirdikçe her nesil daha aptal ve sorumsuz olacak," dedi.
Gerçekten de insanlar o kadar aptallaştı ki, üzerinde "İçilmez!" yazmadığı için çamaşır suyunu içenler ve daha çabuk iyileşmek için her gün bir hap yerine otuz hapı aynı anda alanlar var.
Aptallık çağında yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Topluma uyum sağlamaya çalışıyorum ama iletişim kuracak tek bir mantıklı canlı bulamıyorum. Julia gibi akıllı bilim insanları bile son derece dar görüşlü; sonuçlarını düşünmeden araştırmalarına gözü kapalı dalıyorlar. İnsanlar sadece aptal olmakla kalmıyor, problem çözme yeteneklerine sahip olmadıkları için en ufak anlaşmazlıkta şiddet kullanıyorlar.
Aptallardan oluşan bir toplumda daha yüksek bir zekâ düzeyine sahip olmanın korkunç bir bedeli var: Çoğunluk zorbalığının kurbanı olmamak için yapayalnız yaşamak.
5 Haziran 2231
Sevgili günlük,
Bayan Finch değerli sebzelere yatırım yaptığını söyledi. Bunun zekice bir davranış olduğunu düşünüyor çünkü marulun ay sonuna kadar ons başına seksen bin dolardan işlem görmesi bekleniyormuş. Aptal kadın bunun sadece marulumuz bittiği anlamına geldiğini bilmiyor!
Keşke insanlar her şeyden para kazanmayı bırakıp bunun yerine doğal kaynakları korumaya çalışsalar. Genellikle bir krizle karşı karşıya kalana kadar eylemlerinin sonuçlarını fark etmiyorlar.
2050'lerde biz çocukken dünyanın ne kadar farklı olduğunu hatırlıyorum. O zamanlar çok çeşitli sebze ve meyvelerimiz vardı, çiçekler, ağaçlar ve hayvanlar vardı; bahçeli evlerde yaşardık, en küçük apartman daireleri bile ferahtı. Şimdi devasa apartmanlarda her birimiz küçücük bir bölmeye hapsolmuş durumdayız. Dünya, dramatik bir şekilde, doğal habitatlardan beton yapıların hakim olduğu tuhaf bir gezegene döndü. Oyun alanları, otoparklar, rekreasyon alanları, parklar ortadan kalktı, yerini binlerce hücreli apartman blokları aldı.
Julia bir yıllık evlilikten sonra Bay Wright'tan boşandı çünkü adamın da onun üzerinde deney yaptığı ortaya çıktı. Julia kendi deneyinin deneği olmuş. Bay Wright, kadınların güçlü ve baskın bir erkek karşısında nasıl davrandıklarını araştırıyormuş. Güçlü ve baskın bir erkeğin, bir kadını daha itaatkâr ve uyumlu hale getirebileceğine dair kendi teorisini kanıtlamaya çalışıyormuş. "Yanılıyordu," dedi Julia.
6 Temmuz 2235
Sevgili günlük,
Hükümet, tüm bitki ve hayvan türlerinin neslinin tükendiğini resmen açıkladı. Artık dünyada sadece insanlar var, başka hiçbir canlı kalmadı.
Yöneticilerin, nesli tükenmekte olan türleri korumak için gerekli önlemleri almaları gerekirdi. İnsanlar, ülkenin akıllı kişiler tarafından yönetildiğini düşünüyorlardı. Gerçekte ülkenin, ne yaptıkları hakkında hiçbir fikirleri olmayan bir grup aptal tarafından yönetildiğini fark edemediler.
Gezegenin sadece bize ait olmadığını, diğer yaşam biçimleri ile paylaşılması gerektiğini anlamalıydık. Tüm hayvan ve bitki türlerinin doğal yaşam alanlarını işgal ettik. Aşırı çoğalma, aşırı tüketim ve diğer davranışlarımızın çevreyi nasıl etkilediğini düşünmeliydik. Geçtiğimiz yüzyıllarda da iklim değişikliği, ormansızlaşma ve aşırı avlanma nedeniyle bazı hayvanların ve bitkilerin soyları tükenmişti, ancak insanların daha uzun yaşamaya, sayıca çoğalmaya ve daha fazla tüketmeye başladığı 2050 yılından sonra türlerin yok oluşu çok daha büyük bir hız kazandı.
Artık ne hayvan ne de bitki var. Ormanlar yok oldu. En kötüsü yiyecek hiçbir şey yok. Hatâlarımız, gezegene onarılamayacak kadar büyük hasar verdi. Artık çok geç. Doğa kayboldu. Tüm bunlar, kendimizi evrenin efendisi olarak görmemizden ve her şeyin bizim için var olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor. Biz dünyaya hakim olduğumuzu sandığımız anda doğa gerçek patron çıktı!
Doğaya hayranlık duymanın nasıl bir şey olduğunu unuttuk ve dünyamızla bağlarımızı kopardık. Bir zamanlar bizi neşe ve merakla dolduran şeyleri hafife aldık. Artık hayvanlar, ağaçlar, çiçekler yok. Artık ne nehirler, ne göller ve ormanlar, ne de bir karış toprak var. Dünyanın tamamı betonla kaplı. Ölülerimizi gömecek bir parça toprağımız bile yok. Ama son yüz seksen beş yılda kimse ölmedi.
Hayvanları özledim. Çok güzeldiler, çok sevimliydiler! Bize bağlılıklarını, mırlamalarını ve havlamalarını özlüyorum. Onları mutlu etmek ne kadar kolaydı! Koşulsuz sevgi ve arkadaşlık için onlara güvenirdik. Dünya işlerine bir süre ara verip onlarla biraz zaman geçirmek ruhumuzu iyileştirirdi. Her zaman yanımda olmalarını özlüyorum. Ama belki de soylarının tükenmesi iyi oldu, insanların elinde çok acı çekiyorlardı.
10 Şubat 2240
Sevgili günlük,
Depolanmış gıdalarımız neredeyse bitmek üzere. Çok ciddi bir yiyecek kıtlığı tehdidi ile karşı karşıya kalınca, hükümetimiz, insanlardan haftada yalnızca bir kez yemek yemelerini istedi. Ben bir ayaklanma bekliyordum ama insanlar sadece "Hangi gün?" diye sordular. Sonra da hangi gün yemek yiyecekleri konusunda anlaşamadılar! Sonunda hükümet, herkesin "acıktıkları zaman" ne bulursa yemesine karar verdi!
Şimdilerde, Tarım Devrimi öncesi avcı-toplayıcı bir toplummuşuz gibi hep açız. Ancak yosunlar dışında avlanacak veya toplanacak hiçbir şey yok. Son çare olarak yosun yemeye başladık. Tadından nefret ediyorum. Finch'ler ise yosun yemeklerinden keyif alıyor gibi görünüyorlar. Bayan Finch, yosunlu güveçler, yosun kavurmalar ve yosunlu kızartmalar gibi her türlü yemeği yapıyor. Her çiftte bir tarafın daha akıllı olduğunu düşünürsek akıllı olan o.
Bir gün yeniden tahıl, sebze ve meyve yetiştirebileceğimizi umuyordum. Ancak Julia, eskiden yediğimiz soyu tükenmiş bitki türlerini geri getirmenin bilimsel olarak imkânsız olduğunu söylüyor. Bir tohum bankasında saklanmış olsalar bile, aynı türün birçok yıl sonra yeniden canlanması mümkün değilmiş. Ek olarak, uygun çevre koşulları olmadan, bitki türleri tam olarak yeniden yaratılamazmış. Bir de toprak kalmadığı için ekim alanı sorunu var. Zaten hiçbir şey için yer kalmadı.
Neyse ki yosunlar çok kullanışlı, onlarla her türlü eşyayı yapabiliyoruz. Yosunlardan biyoyakıtlar, gıda takviyeleri, ilaçlar ve hatta kozmetikler oluşturmak mümkün. Ben kendime ayakkabı, çanta ve kıyafet yaptım. Okyanuslarda yosun bol miktarda bulunur ama bu hızla gidersek yakında onları da tüketeceğiz.
15 Mart 2240
Sevgili günlük,
Bayan Finch, yüzüncü bebeklerini beklediklerini açıkladı. Kendisi yüz elli yaşında. Bugün her yaştan insan çocuk sahibi olabiliyor. Herkes genç, sağlıklı ve dinç. Biraz yaşlansalar hücre yenileyici hap alıp yeniden gençleşiyorlar. Tıp teknolojisindeki inanılmaz ilerlemeler, bilim adamlarının insan vücudunu birkaç on yıl önce bile mümkün olmayan şekillerde anlamalarını sağladı. Bu şekilde bilim, herkesin her zaman en sağlıklı ve dinç halde olmasını sağlıyor! Her ülkede çok sayıda yüz doksan yaşında insan var. Fakat ne yazık ki bilim henüz insanları daha akıllı hale getirebilecek bir hap yaratmadı! Neden insanlar kendi sayılarını kontrol edemiyorlar? Ağaç kovuğu kadar küçük hücrelerde yaşıyorlar ve sanki yok olma tehlikesi varmış gibi sıkışık yaşam koşullarında bile çoğalmaya devam ediyorlar!
Bilim adamları insanların ömrünü uzattılar, genetik mühendisliği ve biyoteknolojiyi tüm hastalıkları yok etmek için kullandılar, yaşlanmayı durdurmak ve herkesi genç ve sağlıklı tutmak için hücre yenileyici haplar yarattılar ama bunun yol açacağı sorunları neden öngöremediler?
Hepsi bu kadar da değil, daha da uzun ömür elde etmek için sürekli araştırma yapıyorlar! Bilim insanlarının zekâsı yalnızca kendi alanlarının sınırları içinde işliyor; ötesini göremiyorlar.
19 Kasım 2245
Sevgili günlük,
Yosun yemekten bıktım ama başka çare yok. Yosun unuyla ekmek yapmaya çalışıyorum. Tadı berbat. Yakında savaş çıkacak diyorlar. Görünüşe göre bir yerlerde bir tane bezelye kalmış ve bunun için savaşacaklar.
Tüm bitkiler, tahıllar, sebzeler, ağaçlar ve ormanlar yok olmadan yetkililer neden harekete geçmedi? Önlem alınmaması, çevrenin tamamen tahrip olmasına yol açtı ve bizi bir zamanlar canlı yeşil ormanların ve bitki örtüsünün bulunduğu yerlerde çöllerle baş başa bıraktı. Çiçeklerin güzel renklerini ve kokularını hatırlamaya çalışıyorum ama hatırlamak sadece acı veriyor.
15 Haziran 2246
Sevgili günlük,
Bezelye Savaşları sırasında bir barınakta kaldık. Geçmişte insan nüfusu savaşlar nedeniyle azalırdı ama şimdi bu işe yaramıyor. Birinci Bezelye Savaşı'nda yüz milyon insan öldü ama bir hafta geçmeden yüz milyon insan doğdu! İkinci Bezelye Savaşı da aynı. Birinci savaşta bezelyeyi bulamayınca ikinci bir savaş başlattılar. Söylentiye göre, aç bir asker bezelye tanesini bulunca ağzına atmış.
İki Bezelye Savaşındaki muazzam can kaybına rağmen, insan popülasyonları, aşırı yüksek doğum oranları nedeniyle hızla yeniden yükseldi. İnsanlık adeta gezegene insanların burada kalıcı olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor! Ama ne pahasına? Varlığımızı, çevremize ve sakinlerine onarılmaz zararlar verme pahasına sürdürüyoruz.
Savaşlar herkesin hayatını mahvetti. Tüm bölge kaos içindeydi ve kalacak güvenli bir yer bulmak zordu. Bir bezelye için iki dünya savaşı çıkarttıklarına inanamıyorum! Yani, gerçekten değerli bir bezelye olduğunu biliyorum ama yine de bu çok saçma! Muhtemelen savaşlar bezelye için değil, nüfusu azaltmak için başlatıldı. Ancak bu yöntem işe yaramaz: Bu, basit bir matematik meselesi. İnsanlar daha uzun yaşıyor ve çok geniş aileleri var, bu nedenle nüfus hızlanan bir ivme ile artıyor.
1 Aralık 2247
Sevgili günlük,
Hükümet, doğal ölümler olmadığından dolayı artan nüfusu kontrol altında tutmak için her ayın ilk günü savaş ilan edeceğini duyurdu. Bu ayki savaş, yatağın solundan kalkanlar ile sağından kalkanlar arasında olacak. İnsanlar bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyor. Pekâlâ, savaşsınlar. Ben hangi tarafta olduğumu bile bilmiyorum.
Her şeye çözüm bulabilen insan zekâsı, bir zamanlar türün devamı için gerekli olan üreme dürtüsü ile baş edemiyor .İnsanlar Taş Devrinden kalma geleneksel alışkanlıklarını sürdürmekte ve sanki soyları tükenecekmiş gibi çoğalmaya devam etmekteler. Modern teknolojideki ilerlemelere rağmen, insanlar hala binlerce yıl öncesinin ilkel içgüdüsel ihtiyaçları tarafından yönetiliyor. Sonuç olarak, tüm topraklar insanlar tarafından işgal edildi, hayvanlar için yaşam alanı kalmadı, tarım için bir dönüm toprak bile kalmadı. İnsan türü dünyayı istila etti. Dünyada insandan başka canlı türü kalmadı.
Bütün bunlar insanlığın doyumsuz açgözlülüğü yüzünden! Bu nesil, diğer tüm türlerden çok daha uzun yaşadı. İnsanlar zaten eskiden beri kaynakları elde etmek ve tüketmek için diğer türlerin sahip olduğundan daha fazla zamana sahipti. 2050'den sonra ise insanların yaşam süresinin daha da uzaması diğer türlerin azalmasında önemli bir faktör oldu.
Tek çıkış yolu ve tek umudumuz, 2250'de iki yüz yaşına ulaşan insanların ölecek olması. Ancak o zaman dünyada bir miktar rahatlama olacaktır. Doğal ölümler nüfusu azaltacaktır. Herkes bunu dört gözle bekliyor.
4 Ocak 2248
Sevgili günlük,
Hükümet yosun tayınlarını tahsis edecek. Yiyecek paylarının miktarları, her kişinin kilosuna göre belirlenecekmiş. Bu, zayıf insanların daha az, şişmanların daha fazla yiyecek alacağı anlamına geliyor, ancak herkes bunu memnuniyetle kabul etti. İnsanlar uyumlu, uysal ve aynı zamanda aptallar, hükümetin duyurduğu her şeyi kabul ediyorlar. Hükümetin kendilerinden daha iyi kararlar alabileceğini düşünüyorlar.
Ama yakında yosunlar bitince ne yiyeceğiz? Herkes bunu soruyor. Yiyecek başka bir şey yok. Sadece insanlar var. Olabilecekleri düşündüğümde içime bir korku düşüyor. Ya insanlar birbirlerini yemeye kalkışırlarsa? Bu düşünülemez gibi görünüyor ancak pekâlâ gerçekleşebilir. Tarih öncesi zamanlarda yapılmıştı.
Bilim insanları plastik türevlerinden yiyecek yapmaya çalışıyorlar, ancak muhtemelen bunun sindirimi zor olacaktır. Kesin olan bir şey var: Tadı yosun çorbasından bile daha kötü olacaktır!
28 Ocak 2248
Sevgili günlük,
Bilim insanları beyindeki çipler aracılığıyla sanal üretim teknolojisini icat ettiler. Bu teknoloji, insanların herhangi bir fiziksel yer kaplamadan istedikleri ve ihtiyaç duydukları şeylere sahip olmalarını sağlıyor, böylece küçücük hücre benzeri bir bölmede yaşarken yine de bir saray lüksünün tadını çıkarabiliyorlar! Beyin çipleri, insanları istedikleri her şeye sahip olabileceklerine inandırarak sahte bir mutluluk duygusu yaratıyor. İnsanlar sanal üretim teknolojisini kullanarak pahalı arabalar, tasarımcı kıyafetleri ve lüks tatiller gibi gerçek dünyada asla karşılayamayacakları ürünlere erişebilirler. Eriştikleri öğeler gerçek olmasa bile onlara anında memnuniyet duygusu veriyor. Herkes kendi beyninin içinde yaşıyor ve sahip olduğu çipler sayesinde istediği sanal mutluluğa kavuşuyor çünkü gerçek hayat dayanılmaz hale geldi.
Aslında kitlelerin hiçbir zaman gerçeği bilme arzusu olmadı. Hep hayallerde yaşamayı tercih ettiler. Onlara hayaller gösterenler tarafından kolayca kontrol edildiler. Kulağa ne kadar üzücü gelse de bu, insanlığın ebedi bir gerçeğidir.
6 Şubat 2248
Sevgili günlük,
Hükümet her ay bir savaş başlatmak için aptalca bir bahane buluyor. Örneğin geçen ayki savaş fasulye sevenler ile sevmeyenler arasındaydı ve çok sayıda ölümle sonuçlandı. Ayrıca insanları sevdikleri spor takımlarına veya şarkılara göre ayırıp silah veriyorlar ve aynı fikirde olmayanları vurun diyorlar. Bu çatışmaların sıklığına ve ciddiyetine rağmen, insanlar yaşamaya ve çoğalmaya devam ediyor ve bu da sürekli artan bir nüfusa neden oluyor.
Bu ayki savaş, birisinin güneşli bir günün yağmurlu bir günden daha iyi olduğunu söylemesi ile başladı, bu da iki taraf arasında hararetli bir tartışmaya ve sonunda tam bir savaşa yol açtı. Çok sayıda zayiat oldu, ancak doğum oranları daha da yüksek olduğu için nüfusta bir azalma olmadı. Görünüşe göre insanlar kriz zamanlarında kayıpları telafi etmek için daha çok ürüyorlar.
23 Nisan 2248
Sevgili günlük,
En büyük aylık savaş Mart ayında meydana geldi: İncir Çekirdeği Savaşında kendi ailemden binlerce insan da dahil olmak üzere elli milyon insan öldü. İncir çekirdeğinin içinde ne var diye savaştılar! Bunu çözemedikleri için iki taraf da yorulunca savaşı bıraktılar.
Ölen akrabalarımın hiçbirini tanımıyorum - aileler artık o kadar büyük ki kimse kimseyi tanımıyor. Yine de çok üzüldüm. İnsanlık, kitle imha silahlarıyla nüfusun azalmayacağını anlamalıdır. Savaştan sonraki bir hafta içinde on milyon insan doğdu!
Yirminci yüzyılda olsaydık, bu sorun bir veya iki dünya savaşıyla çözülebilirdi, ama şimdi nüfus o kadar büyük ve doğum oranları o kadar yüksek ki, bir savaşta, kasırgada veya depremde bir milyon insan ölse bile bu kayıp, bir günde bir milyon yeni doğumla telafi ediliyor…
Eskiden insanlar nüfuslarını artırmak için çabalarken bugünlerde azaltmak zorunda olmaları tuhaf değil mi? Geçmişte çocukların ölüm oranı yüksek olduğu için nüfusu artırmak gerekiyordu. Ayrıca eski zamanlarda daha fazla insan daha fazla güvenlik anlamına geliyordu ve tarım devrimiyle birlikte daha fazla tarla işçisine ihtiyaç duyuyorlardı. Bugün ise şartlar çok farklı. İnsanlar üreme söz konusu olduğunda neden mantıksız davranıyorlar? Geleneksel alışkanlıkları değiştirmek çok mu zor?
10 Ocak 2249
Sevgili günlük,
Sonunda korktuğumuz başımıza geldi. Yosunlar da tükendi. Yükselen okyanus sıcaklıkları, hasat için mevcut yosun miktarında düşüşe neden oldu. Elbette aşırı tüketim de buna katkıda bulundu.
İnsanlar dehşetli bir yiyecek sıkıntısı içinde. Kıtlık tehdidiyle karşı karşıya kalan hükümet önlemler almaya çalışıyor. Mevcut tüm kaynaklar, uzun raf ömrüne sahip gıdalar oluşturmak için kullanılacak. Devlet, tahıl, sebze ve meyve gibi yeryüzünde kalan her türlü yiyecekten standart bir gıda maddesi üretti ve bunu halka karneyle dağıttı. İnsanlar, şaka yollu, bu yiyeceğin muhtemelen taş ve topraktan yapıldığını söylediler. Ama yine de yediler. Tadı karton gibi olduğu için hayal kırıklığı içinde yüzleri değişti.
5 Mart 2249
Sevgili günlük,
Son çare olarak hükümet, insanlara sindirilebilen yağ ve proteinler içeren deri ve yünlü giysileri yemelerini söyledi.
Ayrıca polis, insanların saklamaya çalıştığı yiyecek maddelerini bulmak için tüm apartman bölmelerini kapsamlı bir şekilde arayacak.
Yiyecek hiçbir şey olmayınca insan ne yiyebilir? Giysi, ayakkabı gibi eşyalarımızı kaynatmaya başladık. Beyin çipleri ile sanal etkileşim mutluluk getirmesine rağmen, beslenme ihtiyacının yerini tutmuyor. Yiyeceksiz kalanlar çok zor durumdalar. Hayatta kalmak için yürek burkan yollara başvuruyorlar. Çocuklar plastik eşyaları kemiriyor ve hastalanıyor. Bazıları ahşap mobilyalarını pişirip yemeye çalışıyor. Lastik yiyen bütün bir aile öldü.
Julia hap şeklinde bir gıda takviyesi üzerinde çalıştıklarını ancak hammaddelerin az olduğunu söylüyor.
14 Nisan 2249
Sevgili günlük,
Hükümet insanlara çocuklarını beslememelerini söyledi. Çoğu insan buna uydu ama küçük çocukları olan anneler kabul etmedi. Bir annenin, çocuklarını beslemek için savaş alanındaki cesetlerden et kestiği görüldü.
Görünüşe göre açlıktan yok olmanın eşiğindeyiz çünkü her şeyi mahvettik. İnsansorumsuzca çoğaldı ve bu yetmezmiş gibi uzun ömür istediler. Açgözlülük ve hırs, insanları diğer tüm canlılar pahasına dünyayı işgal etmeye yöneltti. Ve işte sonunda bu durumdayız, gezegende insanlardan başka hiçbir şey kalmadı. Her yer insanlarla dolu, çatılar, apartmanlar, yollar, köprü altları, metro tünelleri… Yoluna çıkan her şeyi tıka basa yiyip tüketen ve arkasında çorak arazilerden başka bir şey bırakmayan bir çekirge sürüsü gibiler.
Çevremdeki herkes "Gelecek nesillere yer açmak için birilerinin ölmesi gerekiyor," diyor ama kimse ölmek istemiyor. Belirgin bir çaresizlik duygusu var ve kimsenin nihai fedakârlığı yapmak istemediği açık. İnsanlar panik içinde hayatta kalabilmek için her yolu deniyor. Hayatta kalma içgüdüsü en baskın dürtü olmalı.
İnsanlar açlıktan ölüyor, yiyecek yok ve yiyecek bulma umudu yok. Ne kadar tatsız veya yenmez olursa olsun, yenilebilecek her şeyi deniyorlar. Birçoğu, kendilerine zarar verebilecek bir şey yemek anlamına gelse bile açlığı bastırmak için bulabildikleri eşyaları yemeye başladı. Halıları, perdeleri, koltukları, masaları kaynatıp yiyorlar. Yamyamlık düşüncesini akıllarına getirmemeye çalışıyorlar. İnsanlar bu korkunç olasılıktan kaçınmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar ama nefret, öfke ve şiddet artıyor. İnsanlar giderek daha çaresiz hale geliyor, kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığını düşünüyorlar. Herhangi bir tehdit algılayınca öfke ve hayal kırıklığıyla saldırıyorlar ve sonuç olarak şiddet daha yaygın hale geliyor Şiddetin tırmanması ve durumun daha da vahim bir hal alması an meselesi.
Tek umut, 2250 yılında iki yüz yaşını tamamlayacak olan insanların ömrünün bitmesi ve biraz olsun yer açılması.
31 Temmuz 2249
Sevgili günlük,
Umutsuzluk her yeri kapladı. İnsanlar şiddete başvurmak anlamına gelse bile hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yaptıkları için gerilim yükseliyor.
Tarih boyunca olduğu gibi nüfus artışının doğal ölümlerle dengeleneceği 2250 yılına sadece bir yıl kaldı. O zaman belki yeni bir ekolojik denge kurulabilir. Geniş araziler boşaldığında ve verimli üst toprak yeniden oluşturulduğunda tarımsal üretim yeniden başlayabilir. Bu aynı zamanda, iki yüzyıldır kaynak eksikliği ve sınırlı yaşam alanı ile mücadele eden insanların umut ve amaç duygularını yenileyecektir. İki yüz yılın sonunda insanlar hayatlarını, toplumlarını ve ekonomilerini yeniden inşa etmeyi dört gözle bekliyorlar.
Ama o zamana kadar ne yiyeceğiz? Görünüşe göre herkes aynı şeyi düşünüyor ama o kadar korkunç ki kimse dile getiremiyor. Çok korkuyorum. Tek tesellim iki yüz yıllık ömür süresinin bitmek üzere olması. O zaman benim gibi iki yüz yaşına gelenler ölecek. Neredeyse iki yüz yıldır böyle bir dünyada yaşadığım için mutlu değilim. Dört gözle bekleyebileceğim tek şey tuhaf tadı olan deniz yosunu çorbasıydı!
Sanırım dersimizi aldık. İkinci bir şans verilirse insanlık daha akıllı davranabilir. Sonsuz yaşamak, sınırsız istemek, daha çok tüketmek, çoğalıp tüm canlıları yok ederek gezegenin her yerine yayılmak akılcı değil.
Julia'ya ölümsüzlüğün sırrını bulup bulmadıklarını sordum. "Hayır, henüz değil," dedi. "Ama insan ömrünü yedi yüz yıla kadar uzatmanın yolunu bulduk."
1 Ağustos 2249
Sevgili günlük,
Julia'nın verdiği haber beni dehşete düşürmüştü. O kadar sarsıldım ki insanlığa dair tüm umudumu kaybettim. Hepimiz iki yüz yıllık ömür süresinin bitmesini beklerken bilim insanları insan ömrünü yedi yüz yıla kadar uzatan geni bulmuş! Bu gen, telomeraz üretimini artırarak yaşlanma sürecini yavaşlatmaya yardımcı oluyormuş. Bu şimdiye kadar duyduğum en kötü haber. Artık hiç umut yok. Keşke önce bu kadar çok insanı besleyecek yiyeceği bulsalardı!
Bugün son ayakkabımı pişirdim. Tadı hâlâ ağzımda. Yakında korkunç şeyler olacağını hissediyorum. Yeterli beslenme olmayınca umutsuzluk ve çaresizlik duyguları daha da yoğunlaşıyor.
İnsan zihninin doyumsuz açlığının felâkete yol açacağını biliyordum. Korkarım ki oraya doğru gidiyoruz. İnsanlar canlı cansız her şeyi tüketmek istediler. Sonunda bazıları ciddi ciddi birbirlerini yemeyi bile düşünmeye başladılar. Daha önce kimsenin açıkça ifade edemediği bir ihtimaldi bu. Kimin diğerlerine yiyecek olacağını nasıl belirleyeceklerini tartışıyorlar. Bazıları bir piyango sistemi öneriyor. Böyle bir şeyi nasıl teklif edebilirler?
İnsanoğlunun hep daha fazlasını istemesi, hayatın değerini hiçe saymamıza neden oldu ve bizi büyük bir facianın eşiğine getirdi. Saygı göstermemiz ve korumamız gereken canlılar bizim gözümüzde kullanılacak ve tüketilecek kaynaklardan başka bir şey değildi. Yaşamı hiçe sayma alışkanlığı,sonunda, düşünülemez olanı düşünmemize yol açtı: Yiyecek olarak hemcinslerimizi kullanmak! Bu noktaya gelmiş olmamız, tüketme arzumuzun ve ahlaksızlığımızın derinliğinin bir kanıtıdır.
25 Ocak 2250
Sevgili günlük,
Julia gitti. Görevliler onu götürdü. Görünüşe göre piyangoyu kaybetmiş. Ben de sıramı bekliyorum.
Yakında kaos olacağını biliyorum. Açlıktan ölmek üzere olan insanlar, yiyeceğe kavuşmak için yavaş işleyen piyango sistemini bekleyemezler. Yakında meseleyi kendi ellerine alacaklar ve birbirlerini katletmeye başlayacaklar.
Gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. İnsanlığın nihai çöküşü kaçınılmaz oldu. İnsan her zaman her şeyin daha fazlasını istedi: Daha çok yaşamak, daha çok yemek, daha çok tüketmek, daha çok kazanmak… Bu doymak bilmez özlemlerin sebebi neydi bilmiyorum ama sonunda açgözlülüğümüz bizi bugün bulunduğumuz yere getirdi. İnsanlık vahşi geçmişine geri döndü. Oysa insanlığın geleceği, geçmişimizden çıkış yolu aramakla bağlantılı idi.
Uygarlık, gerçek doğamızı gizleyen bir rüyadan başka bir şey değilmiş. Ne kadar bastırmaya çalışsak da, içimizde derinlerde bir yerde karanlık tarafımızın varlığını sürdürdüğü açık.
İKİNCİ BÖLÜM: DAHA ÇOK, DAHA İYİ ŞEYLER
23 Kasım 2023
Sevgili günlük,
Geçenlerde yeni bir araba, yepyeni bir telefon ve bir çift şık tasarımlı ayakkabı almıştım. Sonra düşündüm, neden bu kadarla yetineyim? O yüzden bugün alışverişe gittim. Kış için yeni kıyafetler aldım. Yatak odası için de birkaç şey buldum. Sevdiğim şeyleri seçmek eğlenceliydi ve satın aldıklarımı sergilemek için sabırsızlanıyorum.
Kocamın her zaman güzel görünmemi istediğini biliyorum. Firmasının önünde çevreci protestocular varken, onu gururlandıracak ve onu desteklediğimi gösterecek bir şeyler almak istedim. Bu zor günlerinde onun yanında olduğumu bilmeli. Yeni gardırobumun ona biraz güven verebileceğini düşünüyorum.
Uzun zamandır istediğim kürk mantoyu sonunda bulup satın aldığım için çok heyecanlıyım. Bu, kıyafetlerim için mükemmel bir tamamlayıcı olacak ve onu giymeyi dört gözle bekliyorum. Kürkü alırken dükkandaki bir kız öfkeyle bana bakıyordu. Kıskanmış olmalı. Muhtemelen mantoyu kendisi için istiyordu. Ne yapalım, hayat böyle.
Sonra deri çizmeler ve yılan derisi çanta aldım. Böylece dış görünüşüm tamamlandı ve her ortamda kendime güvenebilirim. Hayvan derileri şimdi moda oldu. Bu kıyafetleri, etkileyici Babbie yayınladığında Instagram'da binlerce beğeni aldı.
Lisa benim müsrif olduğumu söylüyor ama o iyi yaşama sanatı hakkında ne biliyor ki? Tek yaptığı okumak ve yazmak. Demek istediğim, iyi bir hayatı yaşamak varken neden okumakla yetinesiniz? Yine de ona saygı duyuyorum çünkü o benim en eski ve en yakın arkadaşım. Okulun en zeki çocuğuydu ve zor zamanlarımda bana akıl hocası oldu. Yıllar boyunca, özellikle annemi genç yaşta kaybettiğimde, bana çok duygusal destek ve rehberlik sağladı. Üstün zekâsı ve bilgisi benim için birçok yönden paha biçilmezdi ve ona büyük saygı duyuyorum.
25 Kasım 2023
Sevgili günlük,
Baş belâsı çevreciler bence deli ve anlaşılmaz yaratıklar. Protesto sırasında elbette yeni kürk mantomu giyerek kocamın yanında durdum ama nedense çileden çıktılar. Gezegenin yok olmasına katkıda bulunduğumu ve orada olmaya hakkım olmadığını haykırdılar. Bir de hayvanlara zarar verdiğimi söylediler. Neden? Ben de çevreyi seviyorum. Örneğin, yakın zamanda LED ampullere geçiş yaptım - kristal avizede çok daha iyi görünüyorlar - ve organik yemek yeme konusunda tutkuluyum. Hayvan sevgime gelince, dünyanın en pahalı kedi ırkı olan Ashera Kedisini yirmi iki bin dolara almayı düşünüyorum. Instagram'da kediyle bir videomu paylaşacağım, böylece herkes hayvanları ne kadar önemsediğimi görecek.
Kendime not: Kediyle giyeceğim kıyafeti planlamalıyım. Güneş gözlüğü, aksesuarlar, ayakkabılar ve diğer şeyler.
10 Aralık 2023
Sevgili günlük,
Artık eminim ki fakir insanlar zenginlerin yaşam tarzlarını gerçekten kıskanıyorlar. Amacım, satın aldığım Ashera kedisini Instagram'da paylaşarak hayvanlara olan bağlılığımı göstermekti. Tabii ki bu beni pahalı şeyler alamayan ortalama bir insandan farklı kıldı ve kıskandırdı. Lüks ve bolluk içinde yaşadığım için kıskanılmaya alışkınım. Ama insanlar kürk giymek, hayvanlara eziyet etmek, barınaktan sahiplenmemek gibi konularda çok kaba yorumlar yaptılar.
Kocamın da da kimseye saygısı olmayan açgözlü bir kapitalist olduğunu söylediler. Bizim insanlardan faydalandığımızı ve başkalarının pahasına lüks bir hayat yaşadığımızı düşünüyorlar. Ancak bu doğru değil. Kocam ve ben işimizi kurmak için çok çalıştık ve çalışanlarımıza adil davranılmasını ve ürünlerimizin en yüksek kalitede olmasını sağlamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ayrıca çeşitli hayırsever girişimlerle kazandıklarımızı topluma geri verdik. Kocam ve ben kendimizi zenginlerden alıp kendimize veren 21. yüzyılın Robin Hood'ları olarak görüyoruz!
Not: Daha iyi bir isim düşünemediğimiz için kediye "Kitty" adını verdik.
5 Ocak 2024
Sevgili günlük,
Para harcanmak için icat edildi. Bu yüzden harcıyorum. Kocam aldırmaz, alışveriş yapmaktan hoşlandığımı bilir. İhtiyacım olan şeyleri ve ayrıca istediğim şeyleri alabilmeyi seviyorum. İstediğim her şeyi satın alabileceğimi bilmek bana güç veriyor. Ama bazen ihtiyacım olmayan şeyler de alıyorum ve onları neden aldığımı bile hatırlayamıyorum! Kocam sadece başını sallıyor ve bana "pahalı bir hobim" olduğunu söylüyor.
Para bir tür güçtür ve paraya sahip olmak bana başka türlü yapamayacağım şeyleri yapma özgürlüğü ve yeteneği veriyor. Ev, arsa gibi mülklere sahip olmak beni güvende hissettiriyor. Ne kadar çok şeye sahip olursam kendimi o kadar güvende hissederim. Savaşmak için iyi donanımlı olmak gibi bir duygu bu. Ekonomik sıkıntı veya beklenmedik durumlarda, birikmiş paraya veya başka mallara sahip olmak, kendime ve aileme bakabilmek konusunda bana biraz güvence veriyor. Belki de bu yüzden her zaman yeterince zenginliğe sahip olmadığımdan korkuyorum.
Para bana hiçbir şeyin vermediği kadar mutluluk getiriyor. Örneğin, geçenlerde aylardır istediğim bir tasarımcı çantası aldım ve o kadar sevindim ki bütün gün gülümsedim!
Lisa, aşırı harcamamın altında derin, karşılanmamış ihtiyaçlarım olabileceğinden endişeleniyor. Onaylanmak, güvende ve sevilmiş hissetmek gibi duygusal ihtiyaçlarımı karşılayamamanın boşluğunu doldurmak için kendimi maddi öğelerle çevrelediğimi düşünüyor. Harcamalarım, bu ihtiyaçları doğrudan istemek zorunda kalmadan karşılamaya çalışmanın bir yolu olabilirmiş.
Lisa çevreyi koruyan bir derneğe katılmamı istedi. Adı Yeşil Doğa. Kocam, bunun çevrecileri susturmanın iyi bir yolu olduğunu düşünüyor. Kabul ettim ve aylık toplantılarına katılacağım. Şimdi trend bu, herkes çevreci örgütlere üye oluyor.
30 Ocak 2024
Sevgili günlük,
Bugün bir çift ayakkabı daha aldım ve şimdi tam tamına üç yüz çift ayakkabm var. Neden? Çünkü her biri farklı. Her ayakkabının kendine has tarzı ve karakteri olduğunu düşünüyorum. Onları topluyorum çünkü her ayakkabının bir kıyafeti dönüştürmesi ve kişiliğimi ifade etmesi hoşuma gidiyor.
Lisa abartılı ve düşüncesiz davrandığımı söylüyor. Sürekli beni eleştiriyor. Bu beni rahatsız etmeye başladı. Sevincimi paylaşan bir arkadaşım olmasını tercih ederim. Lisa beni anlamıyor.
Aldığım ve giydiğim her şey kişiliğime katkıda bulunuyor. Sahip olduklarım beni saygın ve değerli kılıyor. Moda, kişiliğimi ve inançlarımı ifade etmenin bir yolu. Pek çok insan, kim olduklarını dünyaya anlatmak için kıyafet ve aksesuar kullanıyor ve ben de onlardan farklı değilim. Alışveriş yapmak ve kıyafet satın almak kimliğimin önemli bir parçası ve bana gurur veriyor. Kıyafet seçimlerimin beni temsil ettiğini ve bana bir öz-değer duygusu verdiğini hissediyorum. Kendimi kötü hissettiğimde alışverişe giderim ve yeni bir şey alırım - bu benim terapi tarzım!
4 Şubat 2024
Sevgili günlük,
Bugün Yeşil Doğa Derneğinin toplantısına gittim. Çevreciliğe bağlılığımı göstermek için yeşil bir takım elbise giydim. Ve yeşil ayakkabılar. Biraz fazla yeşil oldu ama sanırım çevreyi kurtarmakla ilgili bir moda mesajı vermeyi başardım.
Ekolojik ayak izimi hesaplamam için bana bir test yaptılar. Sonuç kötü çıktı. Eğer herkes benim gibi yaşasaymış yirmi dünyaya ihtiyacımız olacakmış. Sanırım çevre dostu ayakkabılara yatırım yapmam gerekiyor!
Grup, nüfus artışının Dünya'nın taşıma kapasitesini nasıl tehdit ettiğini tartışıyordu. Ben de tartışmaya katkıda bulunmak için, "Daha fazla insan, daha fazla ürün demektir," dedim. "İyi ya, daha fazla sayıda tüketici ekonomik büyümeye yardımcı olur çünkü onların taleplerini karşılamak için daha fazla ürün ve hizmet üretilmelidir."
Bu sözlerim üzerine herkes bağırmaya başladı: "Nüfus artışının çevresel etkisi ne olacak? Nüfus arttıkça daha fazla kaynak kullanılıyor. Bu da hava ve su kirliliğine, ormansızlaşmaya ve toprak erozyonuna yol açıyor!"
Ama şunu düşünmüyorlar: en azından çevreyi temizlemeye yardım edecek daha fazla insan olacak!
Kendime not: Gelecek hafta okyanus kirliliğini tartışacağız, bu yüzden mavi bir kıyafet almalıyım.
1 Mart 2024
Sevgili günlük,
Kocam yeni bir kozmetik serisi başlatmaya karar verdi. Şirketi sabun ve deterjan gibi temizlik ürünleri üretiyordu ama artık parfümden kozmetiğe kadar her şeyi yapacak. Egzotik hayvansal yağlardan yapılan yeni şampuanlar ve Amazon yağmur ormanlarında bulunan nadir bir meyvenin suyuyla yapılan rujlar gibi daha önce görülmemiş ürünler olacak. Şu anda, nadir dağ çiçeklerinden yapılmış yeni bir kozmetik serisi ve ayrıca belirli kedi ve köpek türleri için evcil hayvan parfümleri yaratmak için tasarımcılarla görüşmelerde bulunuyor. Kozmetik sektörünün sürekli büyüyen bir sektör olduğuna ve portföyünü çeşitlendirerek daha kârlı bir iş alanı yaratabileceğine inanıyor. Ayrıca, son yıllarda popülaritesi artan doğal ve organik ürünler trendinden de yararlanmak istiyor.
Eminim ki bu yeni girişim, firmasının daha geniş bir pazara yayılmasına ve yeni bir müşteri kitlesine ulaşmasına yardımcı olacaktır. Ona başka hiçbir yerde bulunmayan ve özel müşteri ihtiyaçlarına göre uyarlanmış ürünler yaratmasını söyledim. Özel niteliklere sahip, çevre dostu bir ürün serisi oluşturmasını önerdim. Fikrimi çok beğendi. Bununla çevreciler nezdinde itibarımızı arttırabileceğimize inanıyoruz.
10 Mart 2024
Sevgili günlük,
Kedimizden esinlenerek adını "Kitty" koyduğumuz yeni kozmetik serisinin tasarımında ben de yer aldım. Seri, piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra büyük başarı elde etti. Şimdi güzellik endüstrisini kasıp kavuracak yenilikçi ürünleri içerecek şekilde "Kitty" serisini genişletmek istiyoruz. Cilt bakımı, saç bakımı, tırnak bakımı, vücut bakımı ve bunlar gibi şeyler. Örneğin şu anda geliştirmekte olduğumuz ürünlerden biri, Kuzey Kutbu'ndaki kutup ayılarından elde edilen doğal içeriklerle zenginleştirilmiş, beşi bir arada şampuan ve saç kremi. Bu, daha önce başka hiçbir markanın sunamadığı bir şey. Doğal içerikler ve kutup ayısından ilham alan marka kombinasyonunun onu güzellik tutkunları arasında bir hit yapacağından eminiz. Neden ayı? Çünkü ayı kürkü zorlu iklim koşullarına dayanabilir. Şampuan ve saç kremindeki doğal bileşenler, bir kutup ayısının kürkü kadar dayanıklı olacak şekilde tasarlanacak ve müşterilerin zorlu iklimlerde bile saçlarının sağlığını korumalarını sağlayacak.
"Forever Young" adında yeni bir yüz kremi yaratma fikrim de var. Sadece Fas'ta bulunan, yaşlanma karşıtı özellikleriyle bilinen ve habitat kaybı nedeniyle giderek daha nadir hale gelen Argan ağacı gibi nesli tükenmek üzere olan nadir bir bitkiyle yapılabilir. Ya da kremi yapmak için az bulunan kar leoparının deri yağlarını kullanabiliriz. Ama soyu tükenmeden ve yok olmadan yakalamak için acele etmeliyiz.
30 Temmuz 2024
Sevgili günlük,
Satışlarımız dünya çapında yükseliyor! Bu başarı çok cesaret verici ve ne kadar ileri gidebileceğimizi görmek için can atıyorum! Her gün yeni bir Kitty Cosmetics ürünü yaratılıyor ve bu ürünler o kadar eşsiz ki başka hiçbir ürünle kıyaslanamaz. Örneğin, yeni Denizkızı Sihirli Ruj, kullanıcının dudaklarının sıcaklığına göre renk değiştiren parıldayan bir su mavisidir ve nesli tükenmekte olan nadir bir su bitkisinden yapılmıştır. Reklamda da "Denizkızı Sihirli Ruju tükenmeden mutlaka alın!" yazıyor.
Kocam bana bir çevre örgütüne katılmanın harika bir fikir olduğunu söyledi. Çevrecilerin faaliyetlerini destekliyor ve büyük miktarlarda bağış yapıyor. Hatta ağaç dikecek ve çalışanlarını sürdürülebilir yaşam konusunda eğitecek kadar ileri gitti.
Lisa bize kızgın görünüyor. Daha fazla kâr için gereksiz mallar ürettiğimizi ve bunların sayısını ve çeşitliliğini artırdığımızı söylüyor. "Kaynakları aşırı kullanıyorsunuz, bu sürdürülebilir bir ekonomi değil," dedi. Her neyse...
20 Eylül 2024
Sevgili günlük,
Kocam geçen ay kalp krizinden öldükten sonra firmayı devraldım. Yoğun çalışma nedeniyle bitkin düşmüştü. Ona yeterince paramız olduğunu ve dinlenmesi gerektiğini söylememe rağmen beni dinlemedi. Kalbi daha fazlasını kaldıramayacak hale gelene kadar sınırlarını zorlamaya devam etti.
Yeni bir ayakkabı ve çizme markası başlatmayı planlıyorum. Adı "Kitty'nin Ayakkabıları" veya daha iyisi "Çizmeli Kedi" olacak. Tutkulu olduğu bir şey yaratarak eşimin hatırasını onurlandırmak istiyorum. Ya da, benim tutkulu olduğum bir şey. Ayakkabı fikrini bir süredir tartışmaktaydık ve o da bu konuda çok istekliydi. Eminim bu fikri gerçeğe dönüştürdüğümü bilmekten gurur duyardı.
Yine de fazla çalışmamalıyım. Eşimin öldüğü o feci geceden sonra biraz bakıma ihtiyacım var. Arkadaşlarım yorgun ve yıpranmış göründüğümü söylüyor. Şimdi görünüşümü ve özgüvenimi geri kazanmanın bir yolunu bulmam gerekiyor. Kendime yeni bir gardrop ve yeni bir saç modeli deneyerek başlayabilirim.
25 Kasım 2024
Sevgili günlük,
Moda endüstrisine giriyoruz! Hayallerim gerçek oldu! Milyonlarca insana ulaşma potansiyeline sahip küresel bir pazara erişebiliriz. Geniş bir müşteri yelpazesine hitap edecek benzersiz ve şık giysiler tasarlayabilir, en son teknolojiyi ve malzemeleri kullanabiliriz.
Halk hiçbir zaman mevcut olanla yetinmez, yeni ve farklı şeyler ister, çeşitlilik ister ve her zaman daha çok ve daha iyi şeyler talep eder. Örneğin, insanlar en yeni akıllı telefonu satın alsalar da kısa süre sonra daha yeni bir modeli isteyebilirler. Biz de bu taleplere cevap vereceğiz.
Lisa, kapitalizmin korkunç bir savurganlığı kışkırtarak hayatta kaldığını söylüyor. Moda endüstrisinin, insanların daha fazla satın alması için kıyafetlerin modası hızla geçecek şekilde tasarladığını, yani planlı eskitmeyi teşvik ettiğini söylüyor. Ve aldıkları kıyafetleri unutup tekrar aynısını satın alan insanlar var diyor. Doğru, ben de bunu sık sık yaparım.
Lisa, kapitalizmin tüketicilik ve sürekli mal-hizmet üretimi tarafından beslendiğini söyledi: "Bu sistemin devamı için mal ve hizmetleri tüketecek büyük bir nüfusun olması gerekir. Yani kapitalizm hem insan sayısını artırmak istiyor hem de insanları eskileri kullanmak ve geri dönüştürmek yerine yeni şeyler satın almaları için açgözlü hale getiriyor."
Ben de cevabını yapıştırdım: "Öyleyse sen de ekonomiyi kurtarmak için ihtiyacın olmayan yeni arabayı al!"
Lisa her fırsatta bana ders veriyor. Artık sinirlerimi bozmaya başladı. Sık sık iyi arkadaş olduğumuz günleri düşünüyorum. O zamanlar aramızda çok güçlü bir bağ vardı. Büyüdüğümüzde nasıl bu kadar farklı kişiliklere sahip olduk? İlişkimizin bu kadar dramatik bir şekilde değişmesine hayret ediyorum. Yoksa zengin bir adamla evlendiğim için mi bana karşı tutumu değişti? Acaba kıskanıyor mu?
18 Şubat 2025
Sevgili günlük,
Dünyanın en nadide hayvanlarını kullanarak yeni bir kürk modası yaratmaya karar verdim. Kürk, bir zenginlik sembolü ve bir statü göstergesidir. Bence en zengin ve seçkin insanlar en iyisini hak ediyor. Bu yüzden Amur Leoparı, Sumatra Kaplanı ve diğer egzotik hayvanları kullanacağız. Dünyada ender bulunan, soyu tükenmeye yüz tutmuş hayvanların kürklerini kullanarak gerçekten türünün tek örneği olan özel bir ürün yaratacağım. Bu, benim moda çizgimi diğerlerinden ayıracak ve en yüksek seçkinlere hitap edecek lüks bir ürün olacak. Sonuçta, eğer güzel bir şeye sahipseniz, bunu göstereceksiniz - özellikle de nadir bir hayvanın kürküyse.
20 Nisan 2025
Sevgili günlük,
Kürk serimiz, moda için hayvan kürkü kullanmanın etik olmadığını savunan çevrecilerin eleştirileriyle karşılandı. Hayvanların soylarını tükettiğimizi ve çevre üzerinde gereksiz bir baskı oluşturduğumuzu söylüyorlar. Fakat bizim niyetimiz devam etmek çünkü bu çok kârlı ve kazançlı bir iş. Ayrıca biz hayvanları öldürmüyoruz, sadece başkaları tarafından öldürüldükten sonra kürklerini kullanıyoruz. Yani kimse bizi hayvan sömürücüsü veya katili olmakla suçlayamaz.
Lisa artık benimle konuşmuyor. Kürk endüstrisinin en büyük zulüm olduğunu söyledi. Onun eleştirilerinden bıktım usandım. Onun çok zeki ve hassas bir insan olduğunu biliyorum fakat girişimlerimde beni destekleyen ve cesaretlendiren bir arkadaşa ihtiyacım var, beni hayvanlara eziyet etmekle suçlayan ve her zaman bana bağıran birine değil! Arkadaşlığımızın böyle bir şey yüzünden bitmesi çok üzücü. Benim değerlerimi paylaşan ve aynı zamanda nasıl gerçek bir arkadaş olunacağını bilen birine ihtiyacım var.
21 Haziran 2025
Sevgili günlük,
Araştırma, geliştirme ve yenilik için bir ekip tuttum. Hiçbir şey bana yeterli görünmüyor, bu yüzden her zaman daha fazla ve daha iyi ürünler bulmaya çalışıyorum. Başarımızı sürdürmek için, pazarın sürekli artan taleplerini karşılamak için yenilikler yapmaya ve yeni ürünler geliştirmeye devam edeceğiz. İyi ki dünya nüfusu artıyor, önerdiğimiz veya empoze ettiğimiz her şeyi satın almaya hazır çok sayıda tüketici var. Ne kadar mantıksız olursa olsun, etkili reklamlar sayesinde dünya nüfusunun ürünlerimizi alıp kullanacağına her zaman güvenebilirim! Çok sayıda potansiyel alıcı olduğunu bilmek, bizi yenilik yapmaya ve yeni ürünler geliştirmeye teşvik ediyor. Daha fazla tüketici nüfusu sayesinde şirketler, satış yapacak daha büyük bir pazara ve kârlarını maksimize etme potansiyeline kavuşur.
Bununla birlikte, nüfusun çoğunluğu seçkinlerin satın alma gücüne sahip değil. Bu nedenle büyük miktarlarda ucuz ürünler üretmeliyiz. Nadir egzotik bitkilerden yapılmış küçük aksesuarlar olabilir. Örneğin, az bulunan Brezilya gül ağacından biblolar veya Afrika karaağacının ahşabından takılar yapabiliriz. Afrika Wawa ağacının kabuğundan el çantaları veya nesli tükenmekte olan Doğu Afrika sandal ağacından cüzdanlar da yapabiliriz.
22 Haziran 2025
Sevgili günlük,
Haberler kötü! Büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Bunu çözmek için hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmeliyiz. Yeni kurulan Dünyayı Koruma Partisi çok popüler görünüyor ve muhtemelen seçimi kazanacak. Amaçları, üretim ve tüketimi kısıtlayarak çevresel tahribatı azaltmakmış. Korkarım krallar gibi yaşadığımız güzel günlerimiz sona erecek.
Üretim ve tüketim üzerindeki kısıtlamalar şirketlerin kârlarını sınırlayacağından ve ekonomik büyümeyi düşüreceğinden, bunun işletmelerimiz üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. Parti ayrıca nüfus kontrolü için önlemler almayı planlıyor. Bu, çalışan nüfusun azalmasına, emek maliyetinin artmasına ve daha az insanın mal ve hizmet üretmesine yol açarak ekonomik büyümeyi daha da azaltabilir.
Bu çevrecilerin derdi ne? Ekonomiyi mahvetmek istiyorlar! İnsanların evrenin merkezi olmadığını savunuyorlar. Bu ahmakları durdurmalı ve insanların gerçekten de dünyadaki en önemli varlıklar olduğunu anlamalarını sağlamalıyız. Büyük bir tabela yapmalı ve üzerine kocaman harflerle "İnsan: Evrenin Merkezi" yazıp onlara göstermeliyiz!
(Ama kediler aynı fikirde olmayabilir!)
Elbette insan dünyadaki en zeki türdür ve bu nedenle diğer canlılardan üstündür. İnsan, ayrıcalıklı olmayı hak ediyor. İnsanlık, dünya üzerinde kendi amaçları için kullanmadığı hiçbir şey bırakmamalıdır. Sonuçta her şey bizim için yaratıldı. Bu dünyanın sunduğu tüm kaynakları sonuna kadar kullandığımızdan emin olmak bizim sorumluluğumuzdur. İnsanın daha iyi bir yaşam arzusunun sınırı yoktur, bu nedenle yaşam kalitemizi artırabilecek mal ve hizmetler yaratmak için daima yenilikler yapmaya devam etmeliyiz.
25 Haziran 2025
Sevgili günlük,
Bugün Lisa'nın Dünyayı Koruma Partisi liderliğine seçildiğini öğrendim. Onu uzun zamandır görmemiştim, demek ki bununla meşgulmüş!
Lisa her zaman çevreciliğe inanmıştı, çevre hukuku okumuştu ve bu alanda çalışmıştı. Çevreyi korumak için kampanya yürüten yeni bir siyasi parti kurulduğunu duyduğunda hemen katılmış olmalı. Parti lideri seçilmesine de şaşırmadım: Lisa bu iş için mükemmel becerilere sahipti. Çevre hukuku bilgisi, çalışkanlığı, karizması ve çevrecilik tutkusu ile ideal bir adaydı.
30 Haziran 2025
Sevgili günlük,
Bugün bir grup şirket yöneticisi ile çevreci partinin seçimlere girmesini nasıl yasaklatabileceğimizi tartışmak için bir toplantı yaptık. Hepsinin işlerinin geleceği hakkında endişelendiği belliydi. Bu parti iktidara gelirse, yıllar içinde kaydettikleri bütün ilerlemeyi kaybetmekten korkuyorlardı. Parti yeterli oy alırsa çevreyi kirletmeden para kazanmaya devam etmenin zor olacağını biliyorlardı.
Dünyayı Koruma Partisi, insanların ekonomik faaliyetleriyle çevreye zarar verdiği ve bu sorunu çözmek için adımlar atmamız gerektiği fikri üzerine kurulmuştu. Şirket yöneticileri bu fikirden hiç hoşlanmıyorlar. Siyasetin, hedef gösteren konuşmalar yapmakla değil, sorunları çözmekle ilgili olmasını istiyorlar. Ayrıca ticari firmalar olarak kendi imajlarını düzeltmeleri ve çevre dostu bir görünüm kazanmaları gerektiğini söylediler.
Şirket yöneticileri, parti hakkında olumsuz propaganda yapmak ve halkı onları desteklememeye ikna etmek için birlikte çalışmaya karar verdi. Paralarını ve güçlerini seçmenleri etkilemek için kullanmayı planlıyorlar. Bu partinin iktidara gelmesini engelleyebilirlerse, her şeyin şu anki gibi kalacağına inanıyorlar. Şirketlerin kârlı işler yaparken aynı zamanda çevre dostu da olabileceğini öne sürüyorlar.
Şirket yöneticileri, parti liderinin geçmişini araştırması ve e-postalarını incelemesi için özel bir dedektif tutmaya, partinin etkinliklerini bozmak için kışkırtıcı eylemciler kullanmaya ve liderin itibarını sarsmak için hakkında olumsuz bilgiler yaymaya karar verdiler. Söz konusu kişi bir zamanlar en iyi arkadaşım olan Lisa olduğu için sessiz kaldım. Geçmişinde kötü bir şey bulamayacaklarını biliyordum.
10 Eylül 2025
Sevgili günlük,
Özel dedektif, bugün yöneticiler toplantısına raporunu getirdi. Lisa'nın geçmişinde yasa dışı veya ahlak dışı hiçbir şey bulamadığını söyledi.
"Çocukluğu ve ailesi de dahil olmak üzere kapsamlı bir araştırma yaptım. Hiçbir şey yok," dedi.
Bir petrol firmasının yöneticisi olan John Grawdy alaycı bir sesle, "Gerçekten mi? Bize onun hayatını anlatın bakalım," diye yanıtladı.
"Beş yaşındayken bir komşu ona şeker teklif etmiş, o da kabul etmiş."
"Bu bir rüşvet! Rüşveti kabul etmiş!" diye bağırdı John ve notlar aldı.
"Lisedeyken bir köpeğe kötü davranan sahibinin elinden kurtarmış ve sahiplenmiş."
"Hırsızlık! Belli ki hayvanı çalmış," diye John kaydetti.
"Üniversitedeyken bir hayvan hakları grubuna katılmış ve..."
"Hah! Bunu tahmin etmeliydim," diye araya girdi John. "Radikal örgütlere katılmak ve yasa dışı faaliyetlerde yer almak!" diyerek notlar aldı.
Dedektif devam etti:
"Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra avukat olarak çalışmaya başlamış. Uyuşturucu ticareti yapmakla haksız yere suçlanan bir öğrenciyi savunmuş."
"İşte bakın!" diye bağırdı John. "Uyuşturucu ticaretine bulaşmış. Üstelik bir suçluyla ilişkisi varmış!"
John yüzünde memnun bir ifadeyle oturduğu yerden kalktı.
"Bayanlar, baylar," dedi. "Lisa Miller'ı devirmek için ihtiyacımız olan tüm kanıtlara sahibiz. Bu bilgileri işleyeceğiz. Ancak bu sadece bir kişiyi devirmek meselesi değil çünkü hemen başka bir lider bulacaklardır. Çevreci ideolojiyi itibarsızlaştırmalıyız. Parti'nin aşırılık yanlısı ve tehlikeli olduğunu yaymalıyız. Herkesin haklarını ellerinden almak istiyor deriz. Çevrecilik zaten geçici bir hevestir."
Bu insanların profesyonelliğine hayranım. Kriz anında ne yapacaklarını biliyorlar. Çevreciliği eleştiren ve kendi siyasi ideolojilerimizi destekleyen bir kampanya başlatmanın harika bir fikir olduğunu düşünüyorum. Elbette insanlığın iyiliği için.
7 Ekim 2025
Sevgili günlük,
Birkaç hafta içinde, grubumuz çevrecileri ikiyüzlülükle suçlayan akıllıca söylemler hazırladı; bu söylemlere göre, onlar çevreyi önemsediklerini iddia etseler de aşırı benzin tüketen araçlar kullanıyorlar ve pahalı tasarımcı kıyafetleri giyiyorlardı. Medyada yayılan bu iddialar çok ilgi gördü; suçlamaların yanlış olması önemli değildi - önemli olan işe yaramasıydı. Başarılı olmak için dürüst olmanız gerekmediğinin mükemmel bir örneğiydi bu - akıllı olun yeter!
Şirket yöneticileri, partinin lideri Lisa'nın itibarını sarsarak siyasi kariyerini mahvetmek konusunda kararlıydılar. Lisa hakkında güvenilmez ve dürüst olmayan bir imaj yaratmak için medyadaki sahte hikâyelerin yanı sıra karalama kampanyaları ve yalancı tanık ifadelerinin bir bileşimini kullandılar. Artık onun güçlü bir konuma gelemeyeceğinden emin olmak istiyorlardı. Lisa'yı itibarsızlaştırarak, siyasi kariyerinin mahvolmasını ve partinin zayıflamasını sağlayacaklardı.
Bu amaçla, iş dünyasındaki rakiplerinden rüşvet aldığını ve kimlik bilgileri hakkında yalan söylediğini iddia etmek üzere Lisa hakkında hikâyeler yazmaları için birkaç gazeteciye para ödediler. Söylentileri yaymak ve sosyal medya platformlarında Lisa'nın itibarını sarsmak için bir trol ekibi bile tuttular. Troller, sahte sosyal medya hesapları oluşturacak ve bunları Lisa'nın yasa dışı faaliyetlere karıştığı yönünde asılsız iddialar yayınlamak için kullanacak kadar ileri gitti. Örneğin, bir trol hesabı, iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt olmamasına rağmen, Dünyayı Koruma Partisi liderinin kara para aklamayla bağlantılı olduğunu iddia eden bir makale yayınladı. İnsanlar bunlara kolayca inanıyor!
Buna karşılık Lisa da, ticari firmaların seçimlerde kampanya yürütmesini yasaklamak için kampanya yürüttü. İşletmelerin mali kaynaklarını seçim sonuçlarını etkilemek için kullanmamaları gerektiğini, çünkü bunun halkın söz sahibi olması yerine işletmelerin hükümeti ve yaptığı politikaları kontrol edebileceği bir duruma yol açabileceğini savundu. İşletmelerin siyasi kampanyalar yürütmesine izin verilmesinin, kaynaklarını seçimlerin sonucunu etkilemek için kullanacaklarından dolayı onlara haksız bir avantaj sağlayacağını savundu. Ayrıca işletmelerin halka karşı sorumlu olmadığını, bu nedenle halkın çıkarlarına en uygun şekilde hareket etme konusunda onlara güvenilemeyeceğini savundu.
Lisa savaşmaya kararlı ama bence eninde sonunda partisinin seçimlere katılması yasaklanacak. İş dünyası daha güçlüdür.
30 Ekim 2025
Sevgili günlük,
Lisa bugün beklenmedik bir şekilde ofisime geldi. Farklı görünüyordu. Yüzü solgun ve zayıflamış görünüyordu. Oturmadı.
"Beni en çok ne üzdü biliyor musun?" dedi. "Sen, en iyi dostum dediğim kişi, hakkımda yalan ve iftira atan alçaklar sürüsüne katıldın. İddiaların hiçbirinin doğru olmadığını biliyordun ama onlara karşı çıkmadın. Yanımda olsaydın güçlü kalırdım. Ama ben yapayalnız kaldım."
"Evet, beni en çok yaralayan senin ihanetin oldu," diye devam etti. "Benim dostum olduğunu sanmıştım ama sen sessiz kalmayı tercih ettin ve iftiralar karşısında beni tek başıma bıraktın. Bana bu şekilde sırtını dönmeni hiç beklemezdim."
Titreyen bir sesle devam etti:
"Beni çocuk istismarıyla bile suçladılar!"
Hiçbir şey söylemeden onu dinliyordum. Şaşkınlık içindeydi, birinin böyle bir suçlamada bulunduğuna inanamıyordu. Gözlerinde yaşlar vardı. İftiraların onu derinden yaraladığı açıktı.
"Bunu para için yaptın," diye devam etti. "Bir ömür boyu yetecek kadar paran var ama daha fazlasını istiyorsun. Açgözlülüğün sadece benim hayatımı değil milyonlarca insanın geleceğini mahvetti. Seni asla affetmeyeceğim. Bu konuya ne kadar değer verdiğimi ve ne kadar çok çalıştığımı yıllardır biliyordun."
Gerçekten de hayatının büyük bir kısmını bu davaya adadığını biliyordum.
Giderken son bir söz söylemek için arkasına döndü:
"Ve kocanla hiçbir ilişkim olmadı!"
"Biliyorum," dedim aceleyle, onu teselli etmeye çalışarak, ama çoktan gitmişti.
25 Aralık 2025
Sevgili günlük,
Kriz bitti. Dünyayı Koruma Partisi'nin icabına bakıldı. Bir daha siyasete giremezler. Ekonomik çıkarların çevreden daha önemli olduğunu halka göstermek için bir kampanya düzenledik. Aylarca süren lobi çalışmalarından sonra hükümet nihayet Dünyayı Koruma Partisi'nin siyasi görevde bulunmasını yasa dışı kılacak yasayı geçirmeyi kabul etti. Bu yeni yasa, Dünyayı Koruma Partisi'nin iktidara gelmesine izin verilirse ekonomik büyüme ve kalkınmanın engelleneceğini savunan büyük bir ekonomik çıkarlar koalisyonu tarafından desteklendi. Koalisyon, Dünyayı Koruma Partisi'nin katı çevre koruma politikalarının ekonomik büyümenin azalmasına, daha yüksek vergilere ve daha az istihdama yol açacağını savundu. Ayrıca, çevresel düzenlemelerin işletmelerin faaliyet göstermesini zorlaştırarak daha az kâr daha yüksek maliyetlerle sonuçlanacağını, tüketiciler için ürünlerin daha pahalı olacağını savundular. Koalisyon, sonunda hükümeti yasayı geçirmeye ikna edebildi ve Dünyayı Koruma Partisi resmen dağıldı.
Lisa basına yaptığı açıklamada, "Ayrılmadan önce son bir uyarıda bulunacağım. Dar görüşlü bir kibir, insanları evrenin efendileri olduklarına inandırıyor ve tüm kaynakları kendi çıkarları için sonsuz kullanma hakkına sahip olduklarını düşündürüyor. Bu tutum, çevreyi ve diğer canlıları hiçe saymalarına, yenilenemeyen kaynakları tüketmelerini haklı çıkarmalarına da olanak tanıyor. Sonuç olarak, yaşam alanları ve canlı türleri yok olmaya başladı. Eğer çevremizi mahvetmeye devam edersek hayatta kalmamız için gerekli olan tüm doğal kaynakları tüketeceğiz ve bize kendimizden başka bir şey kalmayacak."
Ama imajını zedeleyen onca dedikodudan sonra artık kimse Lisa'yı dinlemiyor. Çalışmalarına başka bir yerde devam etmek üzere ülkeyi terk etti.
Böylece çevrecilik tehdidinin üstesinden geldik. Bu, ekonomi için büyük bir zafer oldu ve gelecek nesiller için de fayda sağlayacak bir şey oldu. Her zaman söylediğim gibi insan en iyisidir ve en iyisine layıktır!
Krizin önüne geçildiğine göre, artık hızla gelişen elektronik ve yapay zekâ alanını keşfetmekte özgürüm. Aslında fethedilmemiş hiçbir alan bırakmayacağım. İnsanlığın durumunu iyileştirmek için mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Her şey insan için! Geleceğin neler getireceğini görmek için sabırsızlanıyorum!
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: GÖREVLİ KEDİ
15 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Bugün işe giderken, bahçedeki yaşlı meşe ağacının yüksek dallarında kalmış bir kedi gördüm. Aşağıya inmesine nasıl yardım edeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Kedi Tanrıçası Bastet'in güzel bir heykeli gibi dalın üzerinde kıpırdamadan oturuyor, ağacın tepesinden aşağıdaki tapanlarına bakıyordu.
Birkaç dakika plan yapmaya çalıştıktan sonra pes ettim. Kedilerin her zaman dört ayak üzerine düştüğünü hatırlamıştım. Ben de kedinin kendi kendine aşağı atlaması için orada bıraktım.
İşe geç kalmıştım. Herkese kediyi anlatırken patron geldi. "Bu sefer neden geç kaldığınızı sorabilir miyim Bayan Porter?" Sesi son derece soğuktu. Ben tek kelime edemeden Betty atıldı: "Ağaçtan bir kediyi indirmeye çalışıyormuş," dedi kıkırdayarak. Beni herkesin önünde gülünç düşürmüştü. Patron, "Bayan Porter, çalışanlarımızın kedilerle vakit kaybetmelerini değil, ciddi ve dakik olmalarını bekliyoruz," dedi.
Ofistekilerin hiçbiri kediyi umursamıyordu. Onlara göre kedi önemsiz ve değersiz bir hayvandı, hattâ yokmuş gibiydi. Tom'dan yardım istemeyi planlıyordum. Tom ağaçlara tırmanabilecek atletik bir tipti. Reddetmeyeceğini düşündüm. Yardım ederse, onunla çıkmayı kabul edecektim - bana birçok kez sormuştu. Ama verdiği cevap beni şaşırttı: "Elbette ağaca tırmanabilirim," dedi. "Ama zamanımı bir kedi için harcayamam."
Tom seve seve insanları kurtaracağını ama hayvanlar için uğraşamayacağını söyledi. Sonra tüm ofis hayvanlar hakkında tartışmaya başladı. Tom, insanların diğer türlerden üstün olduğunu ve hayvanların insanlığın yararına yaratıldığını söyledi. Herkes bunu kabul etti.
"Daha zeki olduğumuz için hayvanları ve bitkileri istediğimiz gibi kullanma hakkımız var. Hayvanları ve bitkileri yemek, barınma, giyinme ve diğer amaçlar için kullanabiliriz.Ama kediler için ağaçlara tırmanamayız !!" Tartışmanın hararetinde, onun spor olarak yaban hayvanlarını avladığını ve tuzaklar kurduğunu öğrendim.
Akşam eve döndüğümde kedi hala ağaçta oturuyordu. Onu şimdi penceremden görebiliyorum. Garip, bu kediyi daha önce mahallemizde hiç görmemiştim. Kabarık kuyruklu, bol tüylü, büyük kahverengi bir tekir. O kadar güzel ki gözlerimi ondan alamıyorum. Ağacın tepesinde zarif bir pozla otururken gururla etrafa bakışı beni büyülüyor.
Ama çok işim var, şimdi kediyle uğraşamam. Ofisten getirdiğim işleri bitirdikten sonra romanımı yazmaya başlamayı düşünüyorum. Benim gerçek tutkum yazmaktır, sıradan bir sekreterlik işi değil. Kediye gelince, zaten hayvanlar pek umurumda değil. Problemini kendi başına çözmek ona kalmış.
16 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Bu sabah işe giderken yine ağaçta oturan kediyi gördüm. Bütün gece oradaymış! Zavallı hayvana üzüldüm, ağacın yanına biraz yiyecek koydum. İşe yetişmek için acele etmem gerekiyordu. Ağaçtan tek başına ineceğini umuyordum.
Akşam dönüşte yine kediyi ağaçta görünce komşumdan merdiven istedim. Adam bana çok tuhaf biriymişim gibi baktı. "Bayan Porter," dedi. "Hayatta kedilerle oynamaktan daha önemli şeyler vardır." Kedinin ağaçta mahsur kaldığını, saatlerdir orada olduğunu ve onu aşağı indirmek için merdivene ihtiyacım olduğunu anlattım. Komşu biraz isteksizce merdiveni bana ödünç vermeyi kabul etti ve ben kediyi kurtarmaya çalışırken izledi. Ancak kedi ağacın tepesinde o kadar yüksekteydi ki ona merdivenle bile ulaşmak imkansızdı. Komşu, "Belki de itfaiyeyi aramalısın," diye önerdi. "Kediyi güvenli bir şekilde yere indirebilirler." Başımı salladım, "Sanırım denemeye değer."
Akşam romana başlamaya çalıştım ama ne yazacağımı bilemedim.
17 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Hafta sonu olduğu için işe gitmeme gerek yok! Bugün kediyle ilgilenebilirim. Hâlâ ağacın tepesinde. İtfaiyeyi aramadan önce tereddüt ettim ama mecburdum. "Size nasıl yardımcı olabilirim?" Mahcup bir şekilde "Afedersiniz efendim, ağaçta kalmış bir kedi var da, sanırım aşağıya inemiyor!" diye durumu açıkladıktan sonra, hayal kırıklığına uğramış bir ses bana, itfaiye teşkilatlarının insan güvenliğini ilgilendiren acil durum çağrılarına öncelik verdiğini söylediğinde şaşırdım. Utanarak dinledim: "Hayvanlara hizmet vermiyoruz hanımefendi, hayvan kontrol birimini arayabilirsiniz."
Hayvan kontrol birimi, ağaçlardan kedileri kurtarmadıklarını çünkü kedilerin mükemmel bir şekilde kendi kendilerine aşağı inebildiklerini söyledi. Ama bu kedi aşağı inemeyecek kadar korkmuş ve iki gündür orada mahsur kalmıştı. Kendi başıma indirmenin bir yolunu bulmam gerektiğini biliyordum, bu yüzden bir ağaç servisini aramaya karar verdim. Neyse ki onların uzun merdivenli bir kamyonları vardı. Ancak kedi yüksekte bulunan en ince dalların üzerinde oturuyordu ve ona ulaşamadılar. Sonra garajımda bir balık ağım olduğunu hatırladım. Tekrar içeri girip onu aldım. Ancak araya giren dallar nedeniyle ağı kedinin üzerine atamadılar. Birkaç denemeden sonra ağaç servisi ayrıldı.
Tek yapabildiğim, yatmadan önce ağacın dibine biraz yiyecek koymaktı.
Ayrıca kedi davranışları ve hayvan kurtarma operasyonları üzerine araştırma yaptım. Görünüşe göre kedileri ağaçlardan kurtarmak için özel tekniklere sahip uzmanlar var!
18 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Bu sabah kedi hala oradaydı. Yardım için Hayvanları Koruma Derneğini aradım. Kurtarma operasyonları gönüllüsü olan Elsa adında bir kadını gönderdiler. Çok kibar ve iyi bir kadındı, kediyi bir parça kedi maması ile indirmeye çalıştı. Bana Hayvanları Koruma Derneğinin uzun yıllardır muhtaç durumda olan kedilere ve diğer hayvanlara yardım ettiğini ve ekibin bir parçası olmaktan mutluluk duyduğunu anlattı. Kediyle saatlerce konuştu ama kedi kıpırdamadı. Aynı zamanda Elsa bana kurtarma hikâyelerini anlatıyordu. Elsa'nın işine olan bağlılığı ortadaydı; saatlerce kedinin yanında kaldı, onunla konuştu ve onu aşağı inmesi için ikna etmeye çalıştı, bu arada benimle kendi deneyimlerini paylaştı. Sonunda kedi hâlâ ağaca tünemiş haldeyken diğer hayvanlara yardım etmek için oradan ayrıldı ve Tim adında başka bir gönüllüyü göndereceğini söyledi.
Elsa'nın işine olan sevgisinden ve coşkusundan çok etkilenmiştim. Yaptığı işi severek yapıyordu ve hayvanlara yardım etme tutkusu açıkça görülüyordu. Herhangi bir ödül veya takdir beklentisi olmadan bir hayvana saatler ayırıp sonra diğerine yardım etmeye koşuyordu. İşine bağlılığı gerçekten ilham vericiydi. Onun gibi olup olamayacağımı merak etmeye başlamıştım. Ben kendi işim için hiç de güzel şeyler hissetmiyordum!
Tim öğleden sonra yardıma geldi. Hayvan davranışları alanında çalışan bir yüksek lisans öğrencisiydi ve özellikle kediler hakkında bilgili görünüyordu. Kelimenin tam anlamıyla bir kedi uzmanıydı ve hayvan davranışları üzerine araştırmalar yapmıştı, bu yüzden kediyi yere indirmek için yaratıcı yollar bulabiliyordui. Kedi sesleri çıkarmak, kedi videoları oynatmak ve kedi oyuncakları kullanmak dahil olmak üzere kediyi ikna etmek için farklı teknikler denedi. Ağaca bir ip attı ve diğer ucunu bir kutuya bağladı. Ardından kutuyu kedinin hemen yanına göndermek için ipi çekti. Bekledik ama kedi kutuya girmedi. Üstlenmiş olduğu görevi yerine getiren işine bağlı bir memur gibi dalların üzerinde kıpırdamadan oturuyordu.
"Şimdiye kadar acıkmış olmalı," dedim. Tim, "Hayır, muhtemelen kuşları avlıyor ve yumurtalarını da yiyor," diye yanıtladı.
Saatlerce boşuna yorulduktan sonra akşam yemeği için dışarı çıkmaya karar verdik. Bu yemek sırasında hayvan hakları, insanların hayvanlara karşı tutumu ve Tim hakkında birçok şey öğrendim.
Tim, hayvanları yalnızca sömürülecek kaynaklar olarak görmek yerine, duyarlı, saygıyı ve korunmayı hak eden varlıklar olarak tanıma gereğinden tutkuyla bahsetti. İnsan merkezli bir dünya görüşünden uzaklaşmamız ve daha bütüncül bir dünya görüşünü benimsememiz gerektiğini savunuyordu; hayvanlar âleminin geri kalanının da bizim kadar yaşamları ve yaşam alanları üzerinde hakları olduğunu anlamamız gerekiyor, diyordu.
Bu arada Tim'in vegan olduğunu öğrendim! Ne kadar merhametli ve hassas bir insan! Hayvanlara yapılan zulümler konusunda derinden endişeliydi. Vegan bir akşam yemeği yedik. Eğlenceli ve lezzetliydi.
Yemekte Tim heyecanla projelerinden bahsetti. Saygın bir dergide yayınlanacak bir makale yazmıştı. Bir edebiyat tutkunu olarak kendisini ilgiyle dinledim. O konuşurken kafamda romanımla ilgili fikirler oluşuyordu. Ama o bunu bilmiyordu.
Tim, hayvan haklarının önemi konusunda farkındalık yaratmak istiyordu. Özellikle insanmerkezciliğe karşıydı. Bu kibirli inancın - insanın diğer tüm canlılardan üstün olduğu ve doğayı kendi çıkarları için kullanma hakkına sahip olduğu inancı- modern toplumlara derinden yerleştiğini, bugün de dünya görüşümüzü ve eylemlerimizi şekillendirmeye devam ettiğini söylüyordu.
"Acaba insan doğaya karşı kibirli tavrını ne zaman edindi?" diye sordum.
"Aristoteles'in canlılar hiyerarşisinin bu tutumun temeli olduğuna inanılıyor. İnsanın üstünlüğü fikri yayıldıkça inanç sistemlerine yerleşti. Zamanla, insanların dünyanın kendi etraflarında döndüğüne ve dünyadaki en önemli varlıkların kendilerinin olduğuna inanmasıyla, yaygın bir dünya görüşü haline geldi."
"Sanmıyorum. Bu inanış muhtemelen Aristoteles'ten çok daha önce, Mezopotamya'da tarımın gelişmesiyle ortaya çıkmıştı. Belki daha da önce Paleolitik Çağ'da insanlar ilk âletlerini icat ettiklerinde kibirli olmaya başladılar. Belki de taş ve sopa kullandıkları için tabiatın en üstün varlıkları olduklarını sanıyorlardı. Tabii dinozorlar ortadan kalktıktan sonra! Dinozorlar varken en üstün tür olduklarını iddia edemezlerdi!"
Tim devam etti: "Belki. İnsan kibri, başka canlıların haklarının hiçe sayılmasına yol açtı. İnsanmerkezci görüşe sahip olanlar, hayvanları duyguları olan canlılar olarak değil, birer nesne olarak görüyorlar. Endüstriyel hayvancılık, hayvan deneyleri ve diğer uygulamalar hayvanlar için çok büyük acılara neden oluyor. Hayvanlar duyarlı varlıklardır, saygımızı, şefkatimizi ve korumamızı hak ediyorlar. Bundan daha azı kabul edilemez."
Tim hayvanlara yapılan haksızlıkları, işkenceleri anlatınca sordum: "Bütün bu zulümler karşısında hayvanlara yardım etmek için ne yapabilirim? Ne kadar acımasız olursa olsun bu zulümler kurumsallaşmış ve toplum tarafından kabul edilmiş görünüyor. Hayvan hakları fikri, nüfusun çoğunluğunu oluşturan ortalama insanlar tarafından kolayca benimsenmeyecektir."
"Yardım etmenin bir yolu, yaban hayatını koruma grupları ve hayvan hakları dernekleri gibi hayvanları korumak için çalışan kuruluşları desteklemektir. Ayrıca, kendi hayvansal ürün tüketimini azaltabilir ve hayvan zulmüne karşı konuşarak hayvan hakları savunucusu olabilirsin."
"Yazarak," dedim. "Benim bir kitap projem vardı. Ama bugüne kadar ne yazacağımı bilmiyordum."
Hayatımda yeni bir sayfa başlıyor gibiydi.
Ayrılırken Tim, arabasında bulunan makalesinin bir kopyasını bana verdi.
19 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Eskiden insanların dünyadaki en zeki ve üstün yaratıklar olduğunu, çünkü insanın başka hiçbir türde olmayan, düşünme ve muhakeme yeteneğine ve ayrıca karmaşık duygular kapasitesine sahip olduğunu düşünürdüm. Ama artık böyle düşünmüyorum.
Artık diğer türlerin de duyarlı yaratıklar olduğunu biliyorum. Tim'in makalesi çok iyi yazılmıştı ve geniş kapsamlıydı. Dün gece okudum ve hem dünyadaki tüm canlılar hem de bizim dünyadaki yerimiz hakkında aydınlandım. Tim, hayata saygı ve empatiyle yazarak, hayvanlar âleminin geri kalanının da bizim kadar yaşamları ve yaşam alanları üzerinde hakları olduğunu gösteriyordu. Okurken, romanımda yazabileceğim fikirler de buldum.
Gıda, ulaşım, iletişim, enerji, elektronik, genetik, tıp ve diğer alanlarda büyük keşifler yapılmasına rağmen insanların kendi çıkarları ve rahatlıkları için hayvanları kullanmaya ve sömürmeye devam ettiğini öğrendim. Günümüz teknolojisi hayvanlara ihtiyaç bırakmayacak kadar ilerlemiş olmasına rağmen geleneksel hayvan kullanma anlayışından vazgeçilmemiş, tam tersine endüstriyel hayvancılıkta, kürk endüstrisinde, tavuk çiftliklerinde, araştırma laboratuvarlarında ve canlı hayvan ticaretinde hayvanlara yapılan zulüm çok daha büyük ölçeklere ulaşmıştı. İnsan beyni, yün kırkma makinelerinden vizon çiftliklerine, mezbahalardan hayvanat bahçelerine, at yarışlarından boğa güreşlerine, sirk gösterilerine kadar her türlü işkenceyi yaratmış ama hayvan haklarına saygı gösterecek düzeye ulaşamamıştı.
Bence bütün bunların nedenini insan doğasında aramak gerekir. Çünkü insan doğası ilk çağlarda olduğu gibi bugün de bencil, çıkarcı, açgözlü, duyarsız ve acımasızdır. Sadece zihinsel ve ruhsal kapasiteleri gelişmiş küçük bir azınlık, diğer canlıların haklarına saygı duyabilecek düzeye ulaşmıştır.
Belli ki Tim de, vasat insanların çoğunlukta olduğu bir toplumda yaşamaya çalışan, yüksek duygusal zekâya sahip ender insanlardan biri. Uygarlık tarihi boyunca her toplumda az sayıda üstün yetenekli ve zeki bireyin ilerlemeye öncülük ettiğini okumuştum bir yerlerde. Bunlar, kendi dönemlerinde değerleri anlaşılmasa bile, insanlığın gelişmesini sağlayan liderlerdir, toplumun arkaik standartlarını ve arkaik beklentilerini kabul etmeyi reddederek, kararlılıkla bu boğucu dünyanın sınırlarından kurtulmaya çalışırlar.
Tim bu sabah kediyi kontrol etmek için tekrar geldi. Ancak kediden çok beni görmekle ilgileniyor gibiydi çünkü bana erkek arkadaşın var mı, yalnız mı yaşıyorsun gibi sorular soruyordu. Dalında rahat rahat yatmakta olan ve bir tür imparatoriçe gibi bize yukarıdan bakan kedi ile pek de ilgili değildi. Tim bana sorular sorarken kızarıyor gibiydi, kedi de bu gösteriden zevk alıyormuş gibi ağaçta mırıldanıyordu.
Sonra Tom elinde bir hızarla geldi. Zor durumdaki kedilere yardım etme konusundaki fikrini değiştirmişti. Bir an durup Tim’e baktı. Sonra bana bağırdı, "İstersen ağacı keseyim!"
"Hayır, hayır!" diye çığlık attım. Büyük meşe ağacını kaybetmek istemiyordum. Tim’le birlikte ağacı kesme fikrine karşı çıktık ama Tom bu konuda kararlıydı. Güvenli bir şekilde kurtarılamayacak kadar yüksekte olduğu için kediyi kurtarmanın tek yolunun ağacı kesmek olduğunu savunuyordu. Tim, ağacı kesmeye gerek olmadığını, kedinin eninde sonunda yere ineceğini söyledi. Tom, kedinin üç gündür ağaçta mahsur kaldığını ve bu yüzden huzursuz ve tedirgin olmaya başladığını savundu. Kedinin aşağı atlayıp yaralanabileceğinden korkuyordu. Tim ikna olmamıştı. Kedinin ağaçta yeterince güvende olduğunu ve onu kesmenin aşırı bir önlem olduğunu söyledi, ancak Tom fikrini değiştirmedi. Tim, üç günün yeterince uzun bir süre olmadığını ve kedinin sonunda kendi kendine aşağı ineceğini söylüyordu. Tom ise üç günün yeterince uzun olduğunu ve kedi aşağı atlamaya kalkarsa yaralanabileceğini savunuyordu. Ayrıca daha fazla beklemenin kedinin güvenliği için bir risk oluşturduğunu da ekledi. İkili uzlaşmaya yanaşmıyordu ve bir çözüm bulunamayınca, anlaşmazlık kısa sürede kavgaya dönüştü.
Koskoca iki adam bir kedi için mi kavga ediyordu?
Onları izlerken, kedi için değil, benim için kavga ettiklerini anladım. Tom iri ve kaslıydı, Tim zeki ve duyarlıydı. Tom diğerinden daha güçlü ve daha uzun boyluydu ama öfkeli ve saldırgan görünüyordu. Tim nazik ve sakin görünüyordu ama tehlikeli olabilecek becerileri olduğu açıktı. Tom yumruklarını kullanmak konusunda becerikliydi; çok güçlüydü. Tim o kadar kuvvetli değildi ama çok daha akıllıydı. İleriyi görebiliyor ve Tom'dan daha iyi strateji kurabiliyordu. Ancak bu, Tom'un savaşamayacağı anlamına gelmiyordu; yumruklarıyla ölümcül olabilirdi. Çabuk karar vermeli ve kavgayı bitirmeliydim.
İkisinin de incinmesini istemiyordum. "Durun! İkiniz de benim arkadaşımsınız! Kavga etmenizi istemiyorum!" diye bağırdım.
Sonunda, Tom ve Tim, birbirleriyle boy ölçüşemeyecek şekilde ikisinin de güçlü ve zayıf yönleri olduğunu anlayarak uzaklaşmayı kabul ettiler. Biri daha güçlü, diğeri daha zekiydi ve ikisi de birbirlerine saygı duymaları gerektiğini anlamıştı.
Tom gitti. Tim’e şimdi daha çok hayrandım. Rakibini fiziksel olarak alt edemeyebilirdi, ancak zorlukların üstesinden gelmesine yardımcı olabilecek bir beyine ve güçlü bir karaktere sahip olduğu açıktı.
Tim, Elsa ile birlikte bir kurtarma operasyonuna gideceklerini söyledi ve onlara katılmak isteyip istemediğimi sordu.
Daha sonra olanlara inanamıyorum. Onlara katıldım ve ormanda terk edilmiş beş köpek yavrusunu kurtardık!
Ormanda saatlerce yürümek zorunda kaldık, çok yorucuydu ama sonunda yavrulara ulaştığımızda buna değdi. Yaklaşık iki aylık, çok korkmuş ve çok aç beş yavru köpek vardı. Annelerini ararken çaresizce ağladıklarını görmek yürek parçalayıcıydı. Bizi gördüklerinde rahatladılar ve onları kucağımıza aldığımızda insanlara ne kadar güvendiklerini hissettim.
Yavruları güvenli bir yere getirdik. Şimdi iyi bir yaşam şansları var. Beni çok duygulandıran bir deneyim oldu. Ama daha da önemlisi, bir yuva bulunana kadar onlardan birine bakmayı teklif ettim. Ve ondan ayrılabileceğimi sanmıyorum. Adını Buddy koydum.
20 Ocak 2000
Sevgili günlük,
Bugün işe gitmedim. Kediyi kontrol etmek için en az on kez dışarı çıktım, âdeta bir görev bilinci ile hâlâ dalında oturmaktaydı. Onu sağ salim yere indirmek için boşuna onca girişimde bulunduktan sonra artık çaresiz kalmıştım.
İnatçı kediyi alt etmeyi başaramamıştım ama bu süreçte tam eğitimli bir hayvan hakları savunucusu olmuştum. Kediyi kurtarma girişimlerimin beni bu konuda uzman yapacağını nereden bilebilirdim? Artık tüm dünyaya hayvan kurtarma teknikleri hakkında ders verebilirdim! Beş gün içinde hayvan refahı yasalarını okumuş, kedi davranışlarını incelemiş, hayvan haklarını ve endüstriyel hayvancılıkta, laboratuvarlarda ve diğer alanlarda hayvanların nasıl istismar edildiğini öğrenmiştim. Daha önceleri bilmediğim, hayvanların içinde bulunduğu kötü durumun ve haklarını korumak için acil eyleme geçme ihtiyacının farkına varmıştım. Bilgimi sadece bu kediye değil, tüm hayvanlara yardım etmek için hayvan hakları ve insan yanlışları üzerine bir kitap yazarak kullanmaya karar vermiştim. Aklım şimdi şu sorularla meşguldü: İnsanlar hayvanlara karşı neden bu kadar zalim ve acımasız? İnsanları hayvanlara ve birbirlerine zulmedecek kadar gaddar ve şiddet yanlısı yapan nedir? Ayrıca bir hayvan hakları derneğine katılmıştım ve toplumu hayvanları istismardan koruma konusunda bilinçlendirmek için çalışacaktım. Bir köpek yavrusu sahiplenmiştim. Hatta nefret ettiğim işimi değiştirmeyi bile düşünmeye başlamıştım.
Ve Tim'le tanışmıştım. Bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açmış, hayvan hakları hakkında araştırma ve yazma ilhamı vermişti. Görünüşe göre gelecekte onunla paylaşacak çok şeyimiz var.
Kedi hayatımı değiştirmişti.
Saat altıda, Tim’le birlikte yerel hayvan hakları aktivistlerinin toplantısına katılmak için evden çıktım. Belki orada kediyi kurtaracak birini bulabilirim diyordum. Arabaya doğru yürürken kediyi bir kez daha kontrol etmek için ağaca baktım. Şaşkın gözlerle, onun ağaçtan aşağıya ustalıkla süzülmesini, her adımı ölçerek bir uzman hassasiyetiyle hesaplamasını, daldan dala zarif bir şekilde atlamasını, ardından yere inmesini ve tek bir çizik bile olmadan inerek görevini tamamlamanın gururuyla uzaklaşmasını izledim.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ÇUKUR TUZAK
Gün Batımı, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Bu çizimlerle anlatmak istediğimi kimse anlayacak mı bilmiyorum ama hikâyemizi anlatmalıyım. Elimden gelenin en iyisini yapacağım.
Vahşi hayvanları savuşturmak için nasıl bir araya geldiğimizin ya da yiyecek kıtlığı çektiğimiz çetin bir kışta nasıl hayatta kalmayı başardığımızın öyküsünü anlatmayacağım. Bunlar, her gece büyüklerin ateş başında anlattığı öykülerdir. Ben size neden saldırgan, zalim ve şiddet yanlısı hale geldiğimizi anlatmak istiyorum; çünkü gelecekte insanların bizi duygusuz vahşiler olarak görmesinden korkuyorum.
Bana bunu yaptıran olay, bugün bir kaplanla karşılaşmamdı. Bu olay beni insan ya da hayvan olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalmanın imkânsız ikilemiyle karşı karşıya bıraktı. Ama önce mağara duvarına bu işaretleri ve çizimleri yapmayı nasıl öğrendiğimi anlatayım.
Bir gece herkes ateşin başında günlük olayları anlatırken, avcılardan biri duvarlarında bir sürü çizim olan terk edilmiş bir mağara keşfettiğini söyledi. Çizimlerin çok eski olduğunu ve bir tür mesaj ilettiğini ancak anlamlarını anlayamadığını söyledi.
Ben çok meraklı bir genç kızdım. Ertesi gün oraya gittim. Sabah diğer kadınlarla birlikte yiyecek toplamak için dışarı çıktım ve mağarayı bulmak için gruptan gizlice ayrıldım. Gerçekten de çok eski bir mağara idi, alçak bir arazide olduğu için muhtemelen bir sel yüzünden terk edilmişti. Duvarları sağlamdı ve mağaranın bir ucundan diğer ucuna kadar ve yukarıdan aşağıya kadar tamamen çizimlerle kaplıydı. Önemli bir şeyi anlatmaya çalışan bu işaretlerin ve resimlerin çeşitliliği beni hayrete düşürmüştü. Nesiller önce yaşamış biri hikâyesini anlatmıştı ve bunların anlamını çözmem gerekiyordu.
Bütün gün orada oturup çizimlerin anlamını çözmeye çalıştım. Akşama doğru parçaları birleştirmiştim. Atalarımızdan biri geleceğe mesaj göndermişti. Duyarlı ve zeki bir insandı. Her gün çizimler yapmış ve gündoğumunu belirtmek için yuvarlak O işaretiyle işaretlemişti. Bir şeyi beğenmediğinde, X işareti ile üstünü çizmişti.
İşte onun hikâyesi:
O
"Sabah oldu. Her şey yeniden başlıyor. Her gün aynı: Avlanıyoruz, hayvanları öldürüyoruz, kesip etlerini mağaraya getiriyoruz. Hayatın yemek yiyip üremekten ve hayatta kalmaya çalışmaktan başka bir anlamı yok mu?."
O
"Ben çocukken annemi bir mağara aslanına kaptırdım. Muazzam bir hayvandı. O kadar hızlı bir pençe darbesiyle vurdu ki annem ne olduğunu anlamadan öldü. Sonra gözlerimin önünde aslan annemin vücudunu büyük keskin dişleriyle birkaç saniyede parçaladı. Babamın ne kadar öfkelendiğini, aslanı güçlü mızrak darbeleriyle öldürdüğünü hatırlıyorum. Günlerce ağladım. Sonra küçük bir aslan yavrusunun da benim gibi annesi için ağladığını fark ettim. Onun annesi benim annemi öldürmüştü ama intikam isteğim yoktu. O da ben de aynı acıyı çekiyorduk, onun nasıl bir acı çektiğini biliyordum. Bu yüzden yavruyu başka bir anne aslan bulacağı yere götürdüm”.
O
"Bugün kabiledeki diğer erkeklerden farklı olduğumu fark ettim. Avlanmayı sevmiyorum. Onlar hayvanları öldürmekten zevk alıyorlar ve onların acılarına gülüyorlar."
O
"Bugün yaşlı bilge beni işaret etti ve 'Bu çocuk çok zeki. Aslında hayatımda gördüğüm en zeki insan bu,' dedi. Bu sonuca nasıl vardığını bilmiyorum. Kabiledeki diğer erkekler gibi davranmaya çalışıyorum. Yaptığım tek farklı şey mağara duvarına sivri uçlu bir taşla karalamalar yapmak. Diğerleri bu çizimlerin anlamını anlamıyor. Bu simgelerin ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikirleri yok."
O
"Diğer erkeklerle birlikte ava çıkıyorum ve avlanıyormuş gibi yapıyorum. Elimde bir sopa ve keskin bir taştan başka bir şey yokken diğer adamların mızrakları ve büyük sopaları var. Böyle ilkel aletlerle mamut avladığım için bana gülüyorlar. Tabii ki bu aptalca bir çabadır. Aslında ben hayvanları öldürmek istemiyorum."
O
"Ava gitmek istemiyorum. Hayatta başka şeyler olmalı. Zaten kadınlar o kadar çok yiyecek topluyorlar ki avlanmaya gerek yok.."
O
"İnsanlar, kendilerinden çok daha büyük, daha hızlı ve daha güçlü olan yırtıcı hayvanlarla nasıl başa çıkacaklarını bilemiyorlar. Kabile, hayvanları yenmenin tek yolunun onlara karşı kendi yöntemlerini kullanmak olduğunu söyleyen bilge bir ihtiyar tarafından yönetiliyor. Bu adam insanlara hayvanlardan daha şiddetli ve acımasız olmalarını, hayatta kalmaları için tek yolun bu olduğunu, kendilerini korumak için ne gerekiyorsa yapmalarını söylüyor."
O
"Av ekibi her geçen gün daha acımasız hale geliyor. Eskiden yırtıcı hayvanlara taşlarla ve sopalarla saldırırlardı. Ancak bu yetersiz kalıyordu, hayvanları yenmek için onlardan daha şiddetli ve acımasız olmaları gerekiyordu. Şimdi avcılar, hayvanları hareketsiz kılmak için bacaklarını kesmek, besin kaynaklarını zehirlemek veya yaşam alanlarında onlara tuzak kurmak gibi taktikler uyguluyor. Bunlar yanlış. Ben bunun bir parçası olmak istemiyorum."
O
"Bir kadına ayı saldırdı ve bütün erkekler onu kurtarmak için dışarıya koştular. Ancak mızraklar ve oklar yeterince iyi değildi, bu yüzden yeni bir silah veya teknik bulmaları gerekiyordu. İşte o zaman taşları sivriltmeye ve bunları mızrakların ve okların uçlarına takmaya başladılar ve daha keskin ve daha güçlü silahlar yaptılar. Bu, yiyecek için daha verimli şekilde avlanmalarını ve kendilerini yırtıcılardan etkili bir şekilde korumalarını sağladı."
O
"Açıkçası, insanlar hayvanları yenmek veya avlamak için ve vahşi bir ortamda hayatta kalabilmek için daha ustaca yollar buldukça, her zamankinden daha şiddetli ve daha kötü olmak zorunda kaldılar. Örneğin, bütün bir hayvan sürüsünü tuzağa düşürecek tuzaklar kuracak, hepsini tek seferde hızlı ve verimli bir şekilde öldürecek teknikler geliştirdiler. İnsanlar silah ve strateji alanında daha yaratıcı olmaya başladıkça, avlanma ve kendilerini koruma konusunda daha başarılı hale geldiler. Ancak bu, bir şiddet döngüsünün başlangıcıydı."
O
"Bazen günlerce aç kalıyoruz. Açlık, bizi avlanmak için yeni araçlar ve silahlar yaratmak için yaratıcılığımızı ve becerikliliğimizi kullanmaya zorluyor. Deneme yanılma yoluyla çabalarımızda daha verimli ve başarılı olmanın yollarını geliştiriyoruz. Örneğin, daha büyük hayvanları uzaktan öldürmek için oklar ve yaylar ve küçük hayvanları çok fazla enerji harcamadan yakalamak için tuzaklar geliştirdik. Zaman içinde bu becerileri ve bilgileri nesilden nesile aktaracağız."
O
"Düşmanlarımızı alt etmek ve hayatta kalmak için üstün olmak üzere evrimleştiğimizi söyleyebiliriz. Avı yakalamak için silahlar ve yöntemler geliştirdik ve yaratıcılığımız bize yeni araçlar yaratma yeteneği sağladı. Ayrıca, toplu av grupları oluşturmak ve dikkat dağıtmak gibi yırtıcı hayvanlardan korunma stratejileri geliştirdik. Hayatta kalacaksak yırtıcı hayvanlar kadar kurnaz olmamız gerekiyordu ve bunu kendi zekâmız ve azmimiz sayesinde başardık. Yırtıcı hayvanlarla savaşmak için ateşi kullanmayı, tahkimatlar inşa etmeyi ve kendimizi savunmak için silahlar yapmayı öğrendik. Ayrıca rakiplerimizi zekâmızla alt etmek için şaşırtma ve aldatma gibi taktikler kullanmanın yollarını geliştirdik. Bizden önce, ilk insanlar da kendilerini korumak ve yırtıcıları savuşturmak için ateşi bir araç olarak kullanmış ve onlara üstünlük sağlamıştı."
O
"Bazı adamlar kurtları evcilleştirmeye çalışıyor. En uysal kurt yavrularını seçiyorlar. Keşke hayvanları rahat bıraksalar. Onlar özgür olması gereken vahşi hayvanlar."
O
"Kendimi gittikçe daha çok dışlanmış hissediyorum. Grup üyeleri farklı olan herkesi dışlıyor. Bunu neden yaptıklarını biliyorum: Hepsi birbirine benzer kişiler olursa birbirleriyle daha iyi iletişim kurabilir ve işbirliği yapabilirler. Bu, topluluğun hayatta kalması için çok önemlidir, bu yüzden farklı insanlara tahammülleri yok."
O
"Yine insan kurban etme ritüelinin zamanı geldi. Kabile, avcıların başarılı olmasını sağlamak ve deprem gibi felâketleri önlemek için yüce varlıklara çok değerli bir şey sunmaları gerektiğine inanıyor. Kurban olarak saf ve masum çocukları veya kızları seçerler. Bu kez kabilenin en güzel kızını kurban olarak seçtiler. Bu kızı ilk gördüğüm andan itibaren, onunla bu aptallar topluluğundan uzakta bir mağarada yaşamayı planlamıştım. Ne kadar güzel olduğunu görün diye buraya resmini çiziyorum."
O
" Tören yerini hazırlıyorlar. Bilge ihtiyar, kurbanın kabilenin iyiliği için öldürüldüğünü söylüyor. Genç kız, halkını âfetlerden, hastalıklardan ve açlıktan korumak için hayatını feda edecekmiş.
Kendi türlerini öldürmelerinin ve yemelerinin nedeni ölüm korkusu bence. Kurbanın beynini ve kalbini yemenin onları ölümsüz kılacağını düşünüyorlar. Aslında bunun doğru olmadığını herkes biliyor."
O
"Kızı mağarada küçük bir bölmeye yerleştirdiler. Herkes uyuduktan sonra onu alıp götürmek benim için kolay oldu çünkü böyle bir hareket beklemiyorlardı. Daha önce hiç kimse insan kurban edilmesine karşı çıkmamıştı.
Kızı mağaradan oldukça uzakta, kayaların arasındaki bir oyuğa sakladım. Yarın yiyecek getireceğim."
O
"Kıza her gün gizlice yiyecek getiriyorum. Onu, bizi bulamayacakları çok daha uzak bir yere götüreceğim. Yarın gideceğiz."
O
"Bugün kızın ölüsünü buldum. Vahşice öldürülmüş. Arayıp kayaların arasında bulmuşlar ve hemen orada insan kurban etme töreni yapmışlar. Kafatası parçalanmış, göğsü yırtılmış.
Bizler, zalim ve vahşi doğanın bir parçası mıyız? Eğer öyleyse, neden doğaya aykırı duygularım var? Eğer burası bir katliam dünyasıysa, bu dünyada sevginin, merhametin, şefkatin yeri nedir?"
O
"Gidiyorum ama beni bulup öldüreceklerini biliyorum. Onlar için bir tehdit olduğumu düşünüyorlar. Artık umurumda değil. Öyle olsun.
Aptallar arasında bilge olmak yalnızlıktan ve çaresizlikten başka bir şey değildi."
Mağara duvarındaki çizimler bu sözlerle sona ermişti. Bunları anlatan kişi kaçabildi mi, öldürüldü mü bilmiyorum.
Gün Batımı, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Mağara duvarındaki dokunaklı hikâye beni hem sarsmış, hem de meraklandırmıştı. Bunu anlatan kişi ne kadar zaman önce yaşadı bilmiyorum. Belli ki diğerlerinden daha zeki ve duyarlı bir gençti ve çağının şiddetine tahammül edemiyordu.
Biz de mağarada yaşıyoruz ama artık insan kurban etmiyoruz. Avın bir kısmını, yiyecek ve bereket sağlayan yüksek bir varlığa sunduğumuz bir ritüelimiz var. Törende dansçılar hayvanları taklit ederek doğurganlıklarını artırmaya çalışırlar.
Bizim hayatımız yiyecek bulmak ve avlanmakla geçen zor bir yaşamdır. Tehlikeler karşısında hayatta kalmak için birbirimize kenetleniriz ama o zaman bile korunmak genellikle zordur. Konuşmayı öğrenirken kullandığımız ilk kelime “Kaç!" kelimesidir. İçimizdeki en yaygın duygu korkudur.
Sert ve düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için zekâmızı ve yaratıcılığımızı kullanırız. Çocuklarımızın çoğu açlıktan ya da vahşi hayvanlar nedeniyle ölüyor, bu yüzden sayımızı sabit tutmak için mümkün olduğunca çok çocuk sahibi olmaya çalışıyoruz. Bu, bilgimizi ve bilgeliğimizi aktararak türümüzün nesiller boyunca hayatta kalmasını sağlamanın doğal bir yoludur. Daha fazla çocuk sahibi olarak, en azından bazılarının yetişkinliğe kadar hayatta kalma şansını artırıyoruz. Ağaç kovukları veya mağaralar gibi güvenli olan yerlerde yaşıyor ve çocuklarımızı büyütüyoruz.
İnsanın hayatta kalma içgüdüsü, zamanın başlangıcından beri türümüze yerleşmiştir. Bu içgüdü, vahşi doğanın tehlikeleri karşısında daha güçlüdür. Ete karşı doymaz bir iştahı olan acımasız yırtıcı hayvanların korkusu içinde yaşıyoruz. Kılıç dişli kaplan, büyük mağara ayısı, dev kuşlar, sırtlanlar ve timsahlar gibi korkunç yırtıcıların avıyız.
Bir süre önce yiyecek toplarken ve günlük aktivitelere katılırken üzerimize bir kurt sürüsü saldırdı. Çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlıyı kaybettik. Hayvanların bizi de yemek için geri geleceğini bildiğimizden dehşete ve paniğe kapılmıştık. Büyük bir vahşi hayvan sürüsüne karşı kullanacak silahımız veya âletimiz olmadığı için şaşırmıştık. Ancak bilge yaşlı adam bizi korumanın yeni bir yolunu buldu. Taş ve sopalarla nasıl tuzak kurulacağına dair talimatlar verdi.
Talimatlarını yerine getirdik ve içeriye çekilmeden önce mağaranın çevresine birçok tuzak kurduk. Ertesi gün vahşi hayvanlar geldiğinde, tuzaklara birer birer yakalandılar ve sonunda hiçbiri kalmadı. Bu yüzden diğer saldırılar için tuzakları her zaman hazır tuttuk. Bu yöntem bizi gelecekteki saldırılardan koruyacaktı. Ayrıca bazı çukurları dallarla ve yapraklarla kapatarak, yırtıcı hayvanların mağaraya girmesini engelleyebilecek ek bir koruma katmanı oluşturduk.
Kaplanı işte bu çukurlardan birinde gördüm. Çaresizce derin çukurdan çıkmaya çalışıyordu, ama boşuna çabalıyordu. Düştüğünde ön ayakları kırılmıştı, zayıf ve küçük görünüyordu. Bir an üzüldüm çünkü onun ıstırabını hissedebiliyordum ama onu orada ölüme terk ettim ve mağaraya döndüm. Oradan uzaklaşırken acı çığlıkları kulaklarımda yankılanıyordu. Kimseye söylemedim ama hep onu düşünüyorum.
Gün Batımı, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Sabah çukura gittim. Kaplan oradaydı, hâlâ dışarı çıkmaya çalışıyor ve bağırıyordu. Bu korkunç bir kaplanın şiddetli kükremesi değildi, daha çok acı çeken bir yaratığın yalvaran feryadıydı. Sonra tiz ciyaklamalar duydum ve annelerinin sesine gelmiş olan üç küçük yavruyu gördüm; onlar da çukurun içine bakarak ağlıyorlardı. Yürek burkan bir sahneydi. Anne kaplan yavrularına ulaşmanın bir yolunu bulmak için çırpınıyor ve onları kendisine çağırmak için çığlıklar atıyordu. Yavrular annelerinin çağrılarına cevap veriyor, ancak çok küçük oldukları için ona yardım edemiyorlardı. Çaresizce annelerinin güvenli göğsünü arayan yavrulara merhamet duymamak mümkün değildi. Çok küçüktüler, korku ve şaşkınlıkla ağlıyor, annelerinin neden yanlarına gelmediğini anlamaya çalışıyorlardı.
Başlangıçta annenin yukarıya çıkmasına yardım etmeyi düşünmedim. Bana zarar verebilirdi. Şimdi bana zarar vermese bile, bu hayvanlar gelecekte insanlarımıza saldırmak için geri gelecekti. Kabilemin güvenliği konusunda endişeliydim. Anne ve yavrularını kendi başlarına bırakmak daha iyi bir yol gibi gibi göründü, ben de küçük yavruları toplayıp teker teker çukura attım. Hemen annelerine sarıldılar. Kaplan ağlamayı kesti, yavrularını yaladı ve kırık ayaklarıyla onları kucaklamaya çalıştı. Anne ve yavruların kavuşması duygusal bir sahneydi ve ben de bir kadın olarak onların hissettiği duyguların neredeyse aynısını hissedebiliyordum. Doğru şeyi yaptığımı bilerek aileyi bir arada bıraktım. Gözlerimden yaşlar geliyordu ama en azından anne ve yavrularını çukurda ölmeden önce kavuşturmuştum.
Gün Batımı, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Çukurda yiyecek ve su olmadan üç yavrusunu emzirdiği için kaplanın çok aç olduğunu düşündüm. Bu yüzden bugün ona dünkü avdan bir parça et götürdüm. Tabii ki kimseye göstermemeye çok dikkat ettim.
Kaplan eti hemen yuttu ve bebeklerini emzirmeye devam etti. Onu izlerken karşılıklı olarak birbirimizin duygularını anladığımızı hissettim: Aramızda tuhaf bir bağ oluşmuştu. Tüm canlıların birbirine bağlı olduğunu ve hepimizin aynı dünyanın parçası olduğumuzu görebiliyordum. Çukurdan daha memnun ayrıldım.
Keşke bu aileyi öldürmek zorunda kalmasaydık. Bizimle aynı duyguları yaşıyor gibi görünüyorlar: Korku, acı, sevgi…Hayvanların duygularını anlayabiliyor ve onlarla empati kurabiliyorum. Kendimden daha zayıf yaratıklara bakmak ve onları korumak benim doğamda var. Hayvanlara her zaman ilgi duymuşumdur ve onları beslemek bana doğal geliyor. İnsanların, insan olmayan hayvanlara kolayca uzanabilecek doğuştan gelen benzersiz bir empati ve şefkat kapasitesine sahip olduğuna inanıyorum. Bu bence insan olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Ama hayvanlara karşı sevgim ve merhametim Taş Devri için devrim niteliğinde bir fikir. Hayvanlardan korkulması ve tehlikeli oldukları için öldürülmesi gerektiğine dair genel kabul görmüş kurala karşı çıkıyorum. Bu beni kabilenin geri kalanından ve onların geleneksel inançlarından ayırıyor. Hattâ hayvanlara karşı merhametli tavrım, büyük ölçüde avcılık ve toplayıcılığa dayalı olan Taş Devrindeki yaşam biçimi için bir tehdit olarak görülüyor. Bazen kabile büyüklerinin ne kadar garip olduğumu mırıldandıklarını duyuyorum.
Hayvanlara karşı geleneksel tutum yaşlı bilgenin şu sözlerinde görülüyor: "Bizden daha büyük ve daha hızlı yırtıcı hayvanlarla ancak onlar kadar vahşi davrandığımız için başa çıkabiliyoruz. ‘Savaş ya da kaç’ içgüdümüz hayatta kalmamıza yardım etti. Vahşi doğada kendimizi korumak için yırtıcı hayvanların gaddarlığına ayak uydurmak zorundayız. Bu bizim ilkel doğamıza hitap ediyor. İlkel içgüdülerimiz olmasaydı, düşmanca bir ortamın tehditlerine karşı savunmasız kalırdık."
Gün Batımı, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Bugün tüm geleneklere aykırı bir şey yaptım ve kendi hayatımı da tehlikeye attım. Av ekibi bir geyik sürüsünün peşinden gidiyordu ve ben de onları takip ettim. Bir doğa harikası olan o güzel hayvanları gördüm: Muhteşem boynuzları olan büyük, güçlü erkekler, zarif ve ince dişiler ve küçücük yavruları - kırmızı kürkleri, kocaman kahverengi gözleri ve uzun kirpikleriyle dünyanın en sevimli yaratıklarıydılar! Aklımı alan küçüklerin tatlı masumiyeti oldu. Av başlar başlamaz telaşla bir çığlık attım, taş ve sopalarla yüksek sesler çıkardım. Bütün geyikleri korkuttum ve yaralanmadan kaçmalarını sağladım. Hayvanları korumak için içgüdüsel olarak hareket etmiştim. Sonunda, birçok geyiği öldürülmekten kurtarmıştım.
Ama avcılar avlarını bozduğum için bana çok kızdılar. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Kadına yönelik şiddet, erkekler arasında rutin bir davranıştır: Birçok kadın, günlük şiddetin bir sonucu olarak mağaralarda vahşice öldürülür. Düşük zekâlı insanlar, sorun çözme yetenekleri olmadığı için şiddete başvururlar ve sorun çıkaran kişiyi yok ederler. Ama beni öldürecekleri sırada yaşlı bilge onları durdurdu ve "Onu öldürmeyin. Çocuk yapmak için kadınlara ihtiyacımız var," dedi.
Gündoğumu, Soğuk Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Küçük kaplan ailesine nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum. Yavrular çok tatlı. Keşke onları dışarıya çıkarmanın bir yolu olsaydı. Daha sonra gidip ormanın derinliklerinde yaşayabilirlerdi. Kaplan ve yavrularının çukurdan çıkmasına nasıl yardım edebilirim? Bir yol bulmalıyım.
Dün gece av ekibindeki ağabeyimden büyük hayvanları çukurlardan nasıl çıkardıklarını öğrenmek için avlanma yöntemlerini bana anlatmasını istedim. Mamutları nasıl avladıklarını detaylıca anlattı, ben de sabırla dinledim.
"En başarılı avcılar, mamutları tuzağa düşürmek için mızrak gibi aletler kullanırlar ve sonra onları öldürmek için sopa kullanırlar. Bu teknik acımasızdır, ancak mamutları çok daha başarılı bir şekilde avlamamızı sağlar ve saldırı şansını azaltır. Tuzakta hayvanı parçalar, etini daha kolay taşırız.
Artan deneyimle mızrak ve yay gibi silahlar yapabildik. Bu bize hayvanları uzaktan ve daha büyük bir hassasiyet ve güvenlikle avlama yeteneği verdi. Avlanma konusunda ustalaştıkça, hayvanları tuzağa düşürmek ve öldürmek için çukur tuzaklar gibi daha etkili yollar geliştirdik. Bu, mamut gibi büyük hayvanları minimum riskle öldürmemizi sağladı. Avlanma ve tuzak kurma becerilerimiz geliştikçe, vahşi hayvanlardan korunma ve ailelerimizin geçimini sağlama becerimiz de gelişti.
Kullandığımız başka bir teknik de mamut sürüsünü uçurumdan aşağı sürmek. Bu, çok sayıda mamutu en az riskle hızlı bir şekilde öldürmemizi ve kabilemizi her zamankinden daha verimli şekilde beslememizi sağlar."
Ağabeyim bana birkaç av hikâyesi anlattı ama çukurdan asla canlı hayvan çıkarmadıklarını söyledi. Önce sopalarla ve mızraklarla öldürüyorlarmış.
Gün Batımı, Sıcak Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Bugün çözümü buldum. Uyandığımda, bir tür rampa yapmak için çukura büyük kayalar ve taşlar yerleştirebileceğim aniden aklıma geldi. Bu, hayvanların herhangi bir yardım almadan kolayca tırmanabilecekleri kademeli bir yol yaratacaktı. Ayrıca kaplanların sürünerek yukarı çıkabilmesi için çukura bir kütük de indirebilirdim. Bu şekilde, çukura kendim girmek zorunda kalmadan onları kurtarabilirdim. Anne kaplan artık çok zayıf olduğu için bana saldıramazdı. Kırık ayaklarla zar zor yürüyebiliyordu. Muhtemelen sürünerek ormana kaçmaya çalışacaktı. Yavrularını ormanın güvenli bir köşesinde büyütebilirdi. Zamanla kırık ayakları iyileşebilirdi.
Sevinçle, elime büyük bir et parçası alıp koştum. Ama çukurun olduğu yere yaklaştığımda manzaranın tamamen değişmiş olduğunu gördüm. Çukurun bulunduğu yer dümdüz bir alan olmuştu. Çukurun içine kayalar yuvarlanmış ve toprak doldurulmuş, kaplan ve yavrularının üzerini toprak ve taşlar kaplamıştı. Artık sesleri duyulmuyordu. Kabilenin erkeklerinin, kaplan ve yavrularının kayaların ve toprağın altında kalmasını sağlamak için hep birlikte çalıştıkları açıktı. Bunu muhtemelen kabileyi kaplanların oluşturabileceği tehlikeden korumak için yapmışlardı.
O zaman kabilenin erkeklerinin günlerdir gizlice beni takip ettiğini anladım. Erkekler aşırı derecede güvenliğe düşkündür. Tek düşündükleri şey tehditler ve tehlikelerdir. Onları suçlamıyorum çünkü topluluklarını korumak onların doğasında var. Erkeklerin ailelerini ve kabilelerini korumak için önayak olması içgüdüseldir. Bu nedenle potansiyel tehlikelere karşı daima uyanık ve tetiktedirler. Bu yüzden son birkaç gündür beni izliyorlardı.
Belki de toplumun güvenliği için en iyisini yaptılar. Ama yine de çok üzgünüm.
Gün Batımı, Sıcak Mevsim
Sevgili mağara duvarı,
Sonradan düşündüğümde, insanların diğer canlılar pahasına hayatta kalan bencil yaratıklar olduğu sonucuna vardım.
İhtiyaç anında birbirimizi koruduğumuz ve yardım ettiğimiz doğrudur. Evet, iyi ki dayanışma ve işbirliği yapabilen bir kabile toplumuna evrildik, yoksa hepimiz birbirimizi yiyor olurduk! Hayvani içgüdülerimizin üstesinden gelmeyi başardığımız, birbirimizle iyi ilişkiler kurabildiğimiz ve iyi huylu bir topluluk oluşturduğumuz düşünülebilir. Birbirimizi gerçekten sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz düşünülebilir. Ama aslında, kendi topluluğumuzda birbirimizle iyi ilişkiler kurmamız güvenlik içindir. Yırtıcı hayvanlarla ya da açlıkla ancak topluca mücadele edebiliriz. Birbirimize ihtiyacımız var, bu yüzden birbirimizi koruyoruz. Tüm yabancıları ve tüm hayvanları kendi kabilemiz için tehdit olarak görüyor ve onlara karşı savaşmak için güçlerimizi birleştiriyoruz.
Sebep ne olursa olsun, hayvani geçmişimize rağmen iyilik ve merhamet gösterebilme kabiliyetimiz, içgüdülerimizin üstesinden gelme ve işbirliği yolunu seçme yeteneğimizin bir kanıtıdır. Bu dikkate değer bir başarıdır ancak bir güvence olduğu sanılmamalıdır. Zor zamanlarda iyiliğimiz kaybolur ve vahşi hayvanlardan daha gaddar oluruz. İnsan kurban etme törenlerinin gösterdiği gibi, topluluğun iyiliği için aramızdan bazılarını bile kurban edebiliriz. Tehlikeli zamanlarda daha da bencil olma eğilimindeyiz ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Bu, bireysel hakların hiçe sayılmasına ve hattâ kendi güvenliğimizi sağlamak için başkalarını riske atmamıza yol açabilir. İnsanlar zor zamanlarda birbirlerinin yaşam hakkını ihlâl edebilirler. Bırakın hayvanları, diğer insanlara bile saygıları kalmaz.
Bu şiddet çağında kaplan ailesine iyi davranmak mümkün olmadığı için üzgünüm. Bu vahşi bir dünya. İyiliğin yeşermeye çalıştığı acımasız ortamı size göstermeye çalıştım. Ben de çukur tuzağına düşmüş kaplan gibiyim, zamanımın ilerisindeyim, aptallığın acımasız ağına takılmışım, etrafımı saran ilkel gaddarlıktan kaçamıyorum. Ama inanıyorum ki bir gün insan dehası başka canlılara zarar vermeden amaçlarını gerçekleştirmenin bir yolunu bulacak. İnsanlar doğanın bir parçası oldukları için hayvanlar gibi davranıyorlar. Gelecekte bu değişirse ve insanlar doğal içgüdülerinin üstesinden gelebilirlerse, insan olabilirler. Ancak bizim çağımızda belirlenen davranış kalıplarından da kendilerini kurtarmaları gerekir.
Biz Taş Devrindeyiz, hayatta kalmak için güçlü ve baskın olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Diğer türlere kıyasla bize büyük bir avantaj sağlayan şey, avlanmak ve kendimizi daha etkin bir şekilde korumak için âletler ve silahlar yaratmamızı sağlayan zekâmız ve yaratıcılığımızdı. İleriyi düşünebiliyor, plan yapabiliyor ve strateji oluşturabiliyorduk. Bunlar, bizi gezegendeki en iyi avcı yapan, bizim kadar zeki veya yaratıcı olmayan diğer türler üzerinde hakimiyet kurmamızı sağlayan özelliklerdi.
Zekâmız, hayvanlara hükmetmek ve doğal güçleri kontrol etmek için hep daha etkili yöntemler bulmamızı sağladı. Başkalarına hükmetmek ve onları kontrol etmek kötülük ve saygısızlıktır. Eğer çevremiz tüm canlıların birbirine saygı duyduğu, uyum içinde yaşadığı huzurlu bir yer olsaydı, iyi, alçakgönüllü ve merhametli bir tür olurduk. Fakat düşmanlık ortamında hayatta kalma ihtiyacımız, hayvanları ve doğayı zekice alt etmemiz ve onlara üstün gelmemiz gerektiği anlamına geliyordu. Başarımızı kesinleştirmek için acımasız ve saldırgan taktikler ve her zaman daha güçlü silahlar kullanmamız gerekiyordu. Yaşadığımız ortamın sertliği bizi kötü olmaya zorladı.
Gelecekte insanlar, hayvanlar dahil herkesin haklarının ve çıkarlarının korunduğu bir dünya yaratabilir. Herkesin saygı gördüğü ve değer verildiği bir dünya. Ancak bu, tüm korkular ortadan kaldırıldığında mümkündür.
Korku kötülüklerin anasıdır. Bizim hayatlarımız sürekli korku içinde geçti, her zaman tetikteydik, açlıktan korkardık, gizli güçlerden korkardık; devasa canavarlarla karşılaştığımızda dehşet içinde donup kalırdık. Sonunda güvenlik ihtiyacımız iyilik kabiliyetimize ağır basarak şiddet ve tahakküm kültürüne yol açtı. Kendimizi korumak için başkalarının yani yabancıların ve hayvanların üzerinde hakimiyet kurmamız gerekiyordu, bu da daha fazla şiddet ve saldırganlığa neden oldu. Şiddetin bir korunma aracı olarak genel kabul görmesi, insanların şiddeti sosyal ilişkilerinde de sürdürmesine yol açtı. Böylece şiddet, kültürümüze yerleşti ve davranışlarımızı şekillendirdi. Şiddet kullanmamızın temel nedeni güvenlik ihtiyacımızdı. Bizim hikâyemiz budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder