RENKLER, her biri tam yüz kelimelik mikro öykülerden oluşan bir yaşam anlatısıdır.
Birkaç örnek sayfa:
KUCAK
Köpeği takip ederek ağacın altına vardıklarında yaprakların arasından minik bir el uzanıyordu. “Yine istenmeyen bir bebek!” dedi birisi.
Hepsi bebeği kollarına almak istediyse de bir kadın ona sıkı sıkı sarıldı, kimseye vermedi.
“Gerçek annesini hiç bilmeyecek.” dediler ama biliyordu.
Görkemli ağaç, dallarıyla çocuğu sarmalamış, yapraklarını üzerine dökerek soğuk gecede titreyen bedenini örtmüştü. Kuşlar çığlık çığlığa havada döne döne yırtıcı hayvanları uzak tutmak için çırpınmışlardı. Hiç yalnızlık hissetmemişti, anne kirpi kendi yavrularını korur gibi onun üzerine yatmış, ısıtmıştı. Ormana atılmış yaşlı köpek endişeyle bebeği koklamış, uçarcasına kasabaya koşmuştu.
Onun gerçek annesi, yaşama ve yaşatma aşkıyla donanmış tüm varlıkları ile yeşil doğaydı.
GÜVEN
Bebek büyüyordu. Ailesi onu dış dünyadan sakınan yıkılmaz bir kale gibi sarmalamıştı. Annesi sığınacak en güvenli kucak, babası dağ gibi dünyanın en güçlü adamıydı. Tanıdığı herkes iyiydi. İnsanlara güveniyor, herkesi seviyordu. Dünyanın güzel bir yer olduğuna inanıyordu. Kötülük, yalnızca masallarda vardı.
Tek derdi bir kedi yakalayabilmekti. Bir kerecik dokunabilse, sarılabilse! Her gün bahçeden bahçeye o güzel hayvanların peşinden koşuyor, o kovaladıkça korkan hayvanlar kaçıyordu. Çalıların arasına saklanıyor, parlak yeşil gözleriyle ona bakıyorlardı. Neden kaçıyorlardı? Oysa sadece onları sevmek istiyordu. Pembe burunlu, beyaz patili, tekir, sarı, alacalı, siyah ve beyaz kedilerin her rengini seviyordu.
İnsanların gerçek renklerini ise daha sonra görecekti.
ŞİDDET
Küçük kız okula başlamıştı. Teneffüste arkasından gelen sert darbeyle yere kapaklandı. Kendisinden büyük ve çok daha güçlü bir erkek çocuk ona tekme atmış, üzerine çullanmış, başını yere vuruyordu. Bir an nefessiz kaldı.
Hayatında ilk defa şiddete uğramış, kaba kuvvet karşısında çaresiz kalmanın nasıl bir şey olduğunu yaşamıştı. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilmiyordu. Öğretmenler geç de olsa yetişti. Çocuk gülerek kalktı:
"Bunun annesi yok, ağacın altında bulmuşlar! Ağaçtan düşmüş!"
O gün okul çıkışında babasını beklerken, çocuğun annesinin saçlarından tutarak defalarca kafasını kırarcasına duvara çarptığını gördü. Bu vahşi öfke karşısında donakaldı. Her şeyin bir nedeni vardı ama o henüz bunu kavrayamayacak kadar küçüktü.
DOKTOR
Alelacele başka şehre taşındılar. Yeni okula alışması zor olmadı. Okul dönüşünde bir kedi yavrusu gördü. Tek gözü kapanmıştı, başını eğmiş, mahzun duruyordu. Kediyi kucakladı. Doktor komşusu, apartmanın önündeki arabasına binmişti. Doktor!
Doktor elbette yardım ederdi. Ümitle yaklaştı, kediyi gösterdi.
Adam kediye tiksintiyle baktı.
“Mikrop kaparsın, at onu çöpe!” dedi ve gaza basıp uzaklaştı. Bir saniyede küçük kızın doktor olma hayalini de yıkmıştı.
Merhametli bir komşu kediyi veteriner hekime götürdü. Kedinin gözünün içinde derinlere ilerlemiş olan pisi pisi otu ameliyatla çıkartıldı. Acıları dinen yavru kedi artık bahçede neşeyle oynuyordu. İkinci hayatı başlamıştı. Ta ki apartmandan birisinin attığı zehirli eti yiyene kadar…
KAZA
Hastanede gözlerini açtığında hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Ona çarpan araba hızla uzaklaşmış, kayıplara karışmıştı. Belki bir sarhoş, belki gösteriş için hız yapan bir ergendi. Trafik aktı, başkaları için hayat devam etti ama onun ve ailesinin hayatları paramparça oldu.
Sekiz yaşında hayata yeniden başlaması gerekiyordu. Kırılan kemiklerin onarılması, küçük bedenin yeniden bir araya getirilmesi aylar sürdü.
Annesi ile babası ona konuşmayı, yemeyi, yürümeyi tekrar öğrettiler. Sonra okuma yazmayı, matematiği ve unuttuğu her şeyi.
Bir yıl süren emeklerin sonunda eski haline dönmüştü. Artık bu iki insanı anne ve babası olarak kabul etmiş, onu terk eden öz annesini bir daha düşünmemek üzere hayatından silmişti.
ŞEKER
Okula yeniden başlamıştı. Sıra arkadaşı olan küçük kız aniden kayboldu. Polis, tanıklar ve kameralar sayesinde okul yakınında bir dükkana ulaştı. Bu, küçük kızın her gün önünden geçtiği, ona gülümseyerek şeker veren adamın dükkanıydı.
Haberleri dehşetle izlediler: dükkanın arka tarafındaki gizli bölmede onun gibi küçük çocukların fotoğrafları vardı. Küçük kızın aklı almıyordu, arkadaşına ne olmuştu? Annesi ağlıyordu ama hiçbir şey söylemiyordu. Okulda öğretmenler de bu konuyu hiç açmıyorlardı.
Ona her gün şeker veren, güzel sözler söyleyen adam kötü birisi olamazdı! Haberlerde adamın kelepçelenerek cezaevine götürülmesini izlerken kendi kendine düşünüyordu: “Bir yanlışlık olmalı. O iyi bir insandı. Bazen çocuklara oyuncaklar bile veriyordu…”